4 Eylül 2012 Salı

Marx, Engels ve Akıl Hacaları Moses Hess

Tarafsız ve sabırlı bir şekilde okumanız dileğiyle.

Juri Lina ''Akrep İşareti Altında'' adlı kitabında (1998) Kari Marks'ın (babası) Frankizm'den çok etkilendiğini belitmektedir. Marks'ın babası Frankist'lerle temas halindeydi ve çocuklarına da bu ideolojiyi aşılamıştı. Marks'ın babasının Hıristiyanlığa geçmesi sosyal bir manevra idi. Yakob Frank da aynı şekilde davranarak ''Katolik'' olmuştı. Marks'ın gençlik yıllarında yazdığı bazı şiirlerinde ''şeytana övgüler'' yazdığı bilinmektedir.

Karl Marks'ın şiddete tapmasına neden olan kişi, 1841'de henüz 23 yaşındayken, tanıştığı Frankist Komünist bir Yahudi olan Morizt Moses Hess idi. Bu abimiz 21 Haziran 1812'de Bonn'da (Almanya) zengin bir Yahudi sanayicinin oğlu olarak gelmştir. Hess 6 Nisan 1975'te Paris'te ölüdü ve cenazesi Filistin'e götürülerek  orada gömüldü.

Morizt Moses Hess
Judisches Lexikon (Yahudi Ansiklopedisi) da (Berlin 1928,  Sayfa 1577- 1578) Hess'in Komünist bir Haham ve modern Sosyalizmin babası olduğu belirtir. Hess, 1841'de Ren Gazetesi'ni kurdu ve bir yıl sonra 24 yaşındaki genç Marks'ı gazetenin editörü yaptı. Theodor Zlocist 1921 yıldında Hess'le ilgili bir kitap yazdı. Kitabın adı ''Moses Hess, Sosyalizmin ve Siyonizmin öncüsü'' idi.

Hess, Marks'ı işe aldıktan kısa bir zaman sonra, onu masonluğa girmeye ikna etti. Marks artık yalnız bir Mason değil, aynı zamanda sosyalist bir ajitatör idi. Ama hala bir Komünist olamamıştı. Çünkü bu düşüncelerin tatbik imkanı olmadığını düşünüyordu. Fakat Morses Hess kısa bir süre içinde onun bütün düşüncelerini değiştirdi. Hess artık Marks'ın arkasındaki 'gölge adam' olumştu.

1844'de Paris'te Moses Hess 26 yaşındaki Marks'ı yarı-Yahudi Friedrich Engels ile tanıştırdı.

Moses Hess'e göre, bir sınıfı diğer bir sınıf aleyhine kışkırtarak onların işbirliğine mani olmak lazımdı. O, Yahudiliğin yardımı ile bir sosyalist ihtilali, bir sınıf savaşını gerçekleştirmek istiyordu. Hess'e göre, sosyalizm ayrılmaz bir şekilde enternasyonalizme bağlıydı, çünkü sosyalistlerin vatanı yoktu!.. Gerçek bir sosyalistin milleti ile bir ilişkisi olmazdı..

Hess'e göre enternasyonalizm Yahudi çıkarlarına hizmet etmekteydi.

Hess bu konuda şunları yazıyordu;

''Her kim Yahudi milliyetçiliğini inkar ederse o yalnız dini anlamda bir 'dönme' değil, aynı zamanda ailesine ve halkına ihanet eden bir alçaktır.'' (Moses Hess, 'Seçme Eserleri' Köln, 1962)

Alman Bolşevik-Yahudilerinden biri olan Rosa Luxemburg da hem enternasyonalist hem de büyük bir 'Yahudi vatanseveri' idi. O, Yahudi geleneğine uygun olarak 'kaşer' yiyecekler yerdi.

Moses Hess 'Alman Halkı İçin Kızıl Kateşizm' adlı kitabında şöyle diyordu;

''Sosyalist devrim benim dinimdir.''

Moses Hess Yahudi sosyalist lider Ferdinand Lasalle'e şunları yazıyordu;

''Proleter mücadeleye karşı olan herkese karşı kılıcımı kullanırım.'' Hess doğaldır ki burada Yahudilerin mücadelerini kastediyordu. Hess, kendisi dindar bir Yahudi olmasına rağmen, Yahudiliğin Tanrısız devrimci sosyalist bir ideolojiye dönüşmesi gerektiğini söylüyordu. Ona göre Yahudiliğin insanları vahşi hayvanlara dönüştürme misyonu vardı.

İlginçtir ki, Hess'in Siyonist doktirini daha sonra Macar Yahudisi T. Herlz tarafından 1890'larda geliştirilecektir

Marks'ın rehberlerinden biri olan diğer bir Yahudi Levi Barudi, 'devrimci elit Yahudiliğin' Yahudiliğini inkar etmemesi gerektiğini söylüyordu. Aslında Hess, Marks, Baruch ve birçoklarının hepsi Yahudiliklerini Marksist söylemlerin ardına gizliyorlardı.

Baruch'un Marks'a yazdığı mektuplar yayınlandığı zaman büyük bir skandala sebep olmuştu. Çünkü bu mektuplarda 'Yahudiliğin proleterya yardımı ile iktidarı ele geçireceği' yazıyordu. Baruch'a göre, Yahudilerin önderliğinde kurulacak yeni hükümet bütün özel mülkiyeti yasaklayacak ve bu suretle bütün zenginlikler Yahudilerin eline geçmiş olacaktı. Böylece Talmud'daki 'bütün dünya zenginlikleri Yahudilerin olacak' şeklindeki söz doğrulanmış olacaktı. Baruch, yazısının devamında Yahudiliğin hedeflerinin bütün dünyada gücü ele geçirmek, diğer bütün ırkları karıştırmak, bütün milli güçleri çökertmek, bütün kraliyet ailelerini tasfiye etmek ve sonunda ''SİYONİST DÜNYA DEVLETİ''ni kurmak olduğunu açıklıyordu.

Marks'a göre Ruslar 'aşağılık' bir millet idi. Marks Çinlileri sevmediği gibi, Slav'ları da 'etnik pislik' diye nitelendiriyordu. Marks'ın aşağıladıkları arasında savunuculuğunu yaptığı işçi sınıfı da vardı. Ona göre işçiler 'aptal' ve 'budala' insanlardı. Marks köylülere de 'mağara  adamları' diyordu.

Rus anarşist Devrimci bir subay olan Bakunin'in Marks'dan uzaklaşmasının bir sebebi de Marksizmi Yahudiliğin gelişmiş bir şekli olarak görmesiydi.

Marksizm'in Yahudilik ve Musevi dini ile hiçbir ilişkisi olmadığını ispatlamak için bir çok Komünist lider (Bunların başında Marks, Proudlhon, ve Foumier geliyordu) Musevi dininin Marksist ideoloji  için bir tehdit olduğunu belirten yazılar yazarak, Yahudileri eleştirmişlerdi.

Bazı Komünist liderlerin anti-semitizim (Yahudi düşmanlığı) ile suçlanması, aslında şüpheleri Komünizm'in Frankist-Kabalist yönünden uzak tutmak için düzenlenmiş bir taktik manevraydı.

Marks 1848'de yazdığı 'Yahudi Meselesi' adlı kitabında, Yahudiler'in Avrupa'yı kontrol ettiğinden bahsetmiş ve onların 'dünyevi tanrısının para' olduğunu yazmıştı.

4 Ocak  1856'da Kırım Savaşı'nın ortalarında, Marks 'New York Daily Tribune' gazetesine yaptığı açıklamada gerçekte savaşı kazananın 'entrikacı bir örgüt' olduğunu söylüyordu.

İngiliz devlet adamı Benjamin Disraeli 'Coningsby' adlı romanındaki Rothschildleri anlatmaktaydı-gizli bir Yahudi örgütünün bankalar aracılığıyla dünyayı yönettiğinden bahsediyordu. Disraeli bu örgüt için, imparatorlukları yıkmak ve yerlerine yenilerini (Cumhuriyetleri) kurmanın çok kolay bir iş olduğunu açıklıyordu. Babası İtalya'dan İngiltere'ye göç eden Sefarad Yahudileri'nden olan Disraeli, Frankistlerin sırlarını çok daha iyi biliyordu. Disraeli romanında, Almanya'da Yahudilerin hazırladığı korkunç bir ihtilal olacağını, Komünist ve Sosyalist partilerin başında Yahudilerin olduğunu yazıyordu. Ona göre Yahudi ihtilalcilerin amacı Hıristiyalığı nötralize etmek ve dünyayı şiddete dayalı bir Yahudi dünyasına dönüştürmekti.

'Big Brother' masonik bir terim olup, bunu ilk kullanan kişi Disraeli olmuştur.

Marks, 'Yahudi Meselesi' adlı kitabından dolayı antisemit olmakla suçlanmasına rağmen, aynı olayları anlatan Disraeli'nin bu şekilde suçlanması oldukça gariptir. Acaba bunda Marks'ın açıkça Komünist olmasının bir rolü var mıydı?

İlluminati Ajanları; Marks ve Engels: 
Bugün Moses Hess'in İlluminati ile ilişkisi olduğunu bilen çok az insan vardır. Marks ve Engels'i İlluminati'ye takdim eden Hess'dir. Marks ve Engels, 'The League of Just Men'' adlı İlluminati cephe örgütünün üyesi idiler. Bu örgütte Yahudi Jakob Venedy önemli bir rol oynuyordu.

Bu gizli örgüt, 1836 yılında Paris'te 'Devrimci Yahudi sosyalistler' tarafından kurulmuştu. 12 Mayıs 1839'da 'The League of Just Men'  diğer bir fesatçı grup olan 'The Seasons' ile beraber Fransa'da iktidarı ele geçirmeye teşebbüs etmişlerdi. 'The League of Just Men' örgütünün kurucusu Louis Auguste Blanqui idi. Darbe teşebbüsünün başarıya ulaşmaması sebebiyle Blanqui yakalanarak hapse atıldı. Örgütün lideri Yahudi 'İlluminatus' Joseph Moll ise Londra'ya kaçtı.

Moll ve Schapper tarafından yönetilen  'The League of Just Men' giderek uluslararası yıkıcı bir örgüt niteliği kazandı. 1831 yılında Polonya ve Fransa'da benzer darbe teşebbüsleri olduysa da hiçbiri başarılı olamadı.

Bankacı elit ve İlluminati 'gücü ele geçirme' arzularını bir ideoloji ile kamufle etmek istiyordu. Komünizm onlar için, hem bazı fesat planlarını yürütmek, hem de ateizm propagandası yapabilmek için biçilmiş kaftandı.

Kasım 1847'de Moses Hess  'The League of Just Men'  örgütünün adını 'Komünist Parti'ye çevirdi. Marks, Engels ile birlikte 'Ligi' yeniden örgütledi. Yeni örgütte şu şahıslar önemli roller oynuyorlardı; Moses Hess, Karl Marks, Friedrich Engels, Wilhelm Weitling, Hermann Kriege, Joseph Weydemeyer, Ernst Wolf, Ferdinant Wolf.

Marks, 'Komünist Manifestosu'nu yazmakla görevlendirildi. Şubat 1848'de 'Komünist Manifesto'' Londra'da basıldı. Marks'ın manifestoda yaptığı iş, A. Weishaupt ve Clinton Roosevelt'in mevcut düşüncelerini geliştirmekten ibarettir.

Marks'ın yol göstericilerinden biri de ütopyacı Komünist ve 'İlluminatus' François Noel Babeuf (1760-1797) idi. Bu şekilde 'Komünizm ve Sosyalizm' İlluminati programı için kilit isimler haline geldi. Bu ideolojiler İlluminati'nin isteklerine uygun olarak bütün moral değerleri inkar ediyordu.

Marks bütün dinlere karşı şu sloganı ortaya atmıştı;
''Din halkların ayfonudur.''

Marks eski toplumun devrimci terörizm yoluyla yıkılacağına inanıyordu. Marks ve Engels 'Komünist Manifesto'da açıkça dünyayı ele geçirmek için 'güç kullanılması gerektiğini' söylüyorlardı. Marks sosyalist eylemlerde şiddet kullanılması gerekliliğini savunuyordu.

'Bütün Dünya İşçileri Birleşiniz!' gibi sloganlar İlluminati'yi iktidara taşımak için ortaya atılmıştı.

2 Eylül 2012 Pazar

İlluminati ve 'Kaos'tan Doğan Düzen Planları

İlluminati 1829 yılında Newyork'ta, İngiliz İlluminist Wright'ın konuşmacı olarak katıldığı gizli bir toplantı düzenliyor. Bu toplantıya katılanlara İlluminati kuracağı Komünist Enternasyonal örgütü anlatılır. Bu örgüt İlluminati'nin bütün nihilist ve ateist gurpları, diğer yıkıcı unsurlarla birleştirilmesiyle kurulmuştur. Bu yıkıcı güç sayesinde İlluminati gelecekteki savaşları ve devrimler daha kolayca gerçekleştirebilecekti.

Clinton Roosevelt, Horace Greeley ve Charles Dana'da oluşan bu komite, bu yeni oluşumu finanse etmekle görevlendirilmişti. Bu komite, Karl Marks ve Engel'in ''Das Kapital'' ve ''Komünist Manifesto'' adlı kitaplarını finanse etti.


1830'da Weishaupt öldü. Herkes onun ölümüyle birlikte İlluminati'nin de tarihe karıştığını sanıyordu. Aslında yapılan propaganda bu şekildeydi. Bir grup İlluminist, Karl Marks'ın Komünist Manifesto'sunu yazmasına yardımcı olurken, diğer bir grup da Frakfurt Üniversitesi Profesörlerinden Karl Ritter'e bunun anti-tezini yazdırıyordu. Böylece toplum birbirine düşman iki kampa bölünmüş oluyordu. Fakat İlluminati her iki kampı da kontrol etmekteydi. Ritter'in başlattığı bu şeytani çalışmayı Alman filozofu Nietzche(1844-1900) abimiz sürdürdü.


Nietzcheizm, daha sonra Faşizme ve Nazizme dönüşecek ve İlluminati'ye bu ideolojileri kullanarak İkinci Dünya Savaşı'nı çıkarma fırsatanı verecekti.


1834'te Guiseppe Mazzini, 'dünya ihtilali programını' gerçekleştirmek için direktörlüğe atandı. Mazzini bu mevkiide ölünceye kadar kaldı. Jüri Lina, 'Under The Sign Of The Scorpion' adlı kitabında Yahudi Guiseppe Mazzini'nin İlluminati grubunun başına getirildiğini tasdik etmektedir. Mazzini 1837 yılından beri 'İlluminatus' ve otuzüç dereceli Mason idi. Onun Bavyera İlluminati'sinin de başkanı olduğu sanılıyor. Mazzini'nin ölümünden sonra onu yerini bir başka İtalyan Yahudisi olan Adriano Lemmi devraldı. Lemmi tipik bir devrim fesatçısıdır.


İtalyan devrimcilerinden Guiseppe Garibaldi de bir 'İlluminatus' idi.


Newyork'taki konferans'tan kısa bir müddet sonra, İtalya, Fransa, İspanya, Avusturya ve Rusya'da terör hareketleri ortaya çıktı. Mazzini 1854 yılında Parma Dükü'nü öldürttü. Bununla da yetinmeyip, katilleri mahkum eden yargıcı da öldürttü. Böylece, anarşist terör artan tempo ile, Birinci Dünya Savaşı'na kadar devam etti...


Bu arada onbinlerce masum insan hayatını kaybetmiş ve dünya birbirine düşman muhtelif bloklara ayrılmıştı. Bütün bu operasonlar Londra'dan yönetiliyordu.


Bireysel terör o derece arttı ki, 29 temmuz 1900'de İtalya Kralı II. Umberto mason Angelo Pressi tarafından öldürüldü.


1861 yılında benim adamım Abraham Lincoln ABD başkanı seçildi. Lincoln, İlluminati için bir engel teşkil ettiği için ABD'de iç savaş çıkarıldı. İlluminati ABD'yi ele geçirmek ve Avrupa'daki bankacılık sistemini burada dakabul ettirmek istiyordu. Avrupa'daki bankacılık sistemi farklıydı. Parayı özel bankalar basıyor ve hükümetler yüksek faizle borçlanmaya zorlanıyordu.


Lincoln İlluminati planını, yani Amerikan ekonomisinin Rothschild bankası tarafından kontrolünü kabul etmedi. Bu karar aynı zamanda onun ölüm sebebi oldu. Yahudi 'İlluminatus' John Wilkes Booth tarafından 15 Nisan 1865'de öldürüldü. Savaşın bitiminden birkaç gün önce Booth'u bulan ve kiralayan Rothschildler'in ajanı Judah P. Benjamin idi.


Konfederasyon Generali Albert Pike masondu ve 1850'li yılların sonuna doğru 'Amerikan İlluminati'sinin bir üyesi oldu. Mazzini'nin sözde devrimci faaliyetleri(anarşik şiddet) 'Grand Orient'i çok yıpratmıştı, o sebepten dolayı Mazzini bunun yerine yeni ve çok gizli bir örgütü, yani 'Palladium'u kurmayı düşünüyordu. Mazzini 22 Ocak 1970'de General Albert Pike'a gönderdiği bir mektupta şöyle diyordu;


''Bu en yüksek ritle bütün masonluğa egemen olacağız, bu bizim uluslararası merkezimiz olacak ve yöneticilerin bilinmemesi bizi daha güçlü kılacaktır.''


Albert Pike, ''The New and Reformed  Palladian Rite'' adlı bu çok gizli örgütü kurdu. Bu örgütün üç önemli merkezi vardı. ABD'de Charleston, Roma (İtalya) ve Berlin.(Almanya) Mazzini'nin çalışmaları sayesinde örgüt dünyanın stratejik yerlerine 23 alt komite kurdu.


Palladianizm gerçekte satanik bir kült'tü. Bu kült'te 'Lucifer' Tanrı idi. Aslında General Pike'da eşine az rastlanan 'şeytani' bir adamdı. Pike; Amerikan İç Savaşı'nda Konfederasyon başkanı Jefferson Davis tarafından göreve alınmıştı.


Güneyli General Albert Pike, ABD'deki ünlü ırkçı gizli örgüt 'Ku Klux Klan'ın kurucularından biridir. Klan'ın ik 'Grand Dragon'u o idi. Örgütün nizamnamesini de Pike yazmıştır. Bugün Washington DC'nin 'Judiciary Square'inde masonlar tarafından Albert Pike'iin anısına dikilmiş bir heykel bulunmaktadır.


Pike, İlluminati'nin ''TEK DÜNYA HÜKÜMETİ'' düşüncesini kabul etmiş bir insandı. Bu sayede 'Lucifer Rahipliği'nin başkanlığına kadar yükselmiştir. Burası en önemli kısım işte bizim Pike, 1859-1871 yılları arasında üç büyük dünya savaşı ve üç büyük dünya ihtilalinin askeri planlarını yaptı. 


Ona göre, büyük komplo'nun son sahnesi 20'nci Yüzyılda sergilenecekti!..


Pike'in planı hem basit, hem de etkili idi. Pike, Komünizm, Faşizm, (Nazizm) Siyasi Siyonizm gibi ideolojileri kullanarak, üç büyük dünya savaşın ve üç büyük ihtilalin çıkarılmasını planlamıştı.


Pike'in planına göre;


''Birinci Dünya Savaşı çıkarılarak, bu savaşın sonunda Çar (İlluminati tarafından) devrilerek, ülke ateist-komünistlere verilecekti.


Birinci Dünya Savaşının çıkması için, İngiliz ve Alman imparatorlukları arasındaki anlaşmazlıklar körüklenecekti. Savaş sona erdikten sonra, Rusya'da komünist bir rejim kurulacak ve bu rejim, hükümetleri ve dinleri zayıflatmak için kullanılacaktı.


İkinci Dünya Savaşı Faşistler(Naziler) ve Siyonistler arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanacaktı. Bu savaşın sonunda Nazizm yok edilecek ve Siyasi Siyonizm'in gücü arttırılarak, Filistin'de bir İsrail Devleti kurulacaktı.


Yine İkinci Dünya Savaşı sırasında Eternasyonal Komünizm güçlendirilerek, bütün Avrupa'yı tehdit eder bir duruma gelecekti.


Üçüncü Dünya Savaşı, İlluminati'nin Siyonistlerle İslam dünyası liderleri arasındaki anlaşmazlıkları körüklenmesi ile çıkaracaktı. Savaş, İslam (Arap dünyası) ile Siyasi Siyonizm (İsrail Devleti) karşılıklı olarak birbirini yok edecek şekilde yönetilecekti.


Geride kalan milletler, bu konuda yeniden kendi aralarında bölünecek ve aralarında savaşacaklardı.


Bügün Ortadoğu'da yaşananların bu plana uygun olarak gelişmediğini kim iddia edebilir?


Pike, Mazzini'ye yazdığı 15 Ağustos 1871 tarihli mektubunda, ''Üçüncü Dünya Savaşı sona erdikten sonra, dünya egemenliğini ele geçirmek isteyen güçlerin dünyada şimdiye kadar benzeri görülmemiş bir sosyal kıyameti kışkırtacağını,'' söylüyordu


Bügün Lonra'daki 'British Museum' kütüphanesinde bulunan bu mektubun son bölümünde Pike, ''Bu politika ile Papa'nın gelecekte bir gün İtalya'dan sürüleceğini, Hıristiyanlığın son sığınağının ise Rusya olacağını'' anlatıyordu. Mektup şöyle devam ediyordu:


''Rusya, Papa Hıristiyanlığın kalesi haline gelince, biz de deverimci nihilist ve ateistleri bunların üzerine salalım. Sosyal felaket kışkırtcılığı yaparak, bütün dehşeti ve inanılmazlığıyla, vahşetin anasını ve kanlı kargaşayı tüm dünya devletlerine gösterelim. Ardından her yerde kendilerini devrimci çılgın azınlığa karşı korumak zorunda kalan halk, medeniyet düşmanlarını yok edecektir. Hıristiyanların çoğu pusulasız ve nereye ibadet edeceğini bilmiyor olacak, işte o zaman saf Lucifer doktirinin evrensel inancı ile doğru ışığa kavuşacaklar. Ateizm ve Hıristiyanlığın aynı anda yıkılışı ve yok oluşunu takiben, yükselen Lucifercı manifesto, sonunda açığa çıkan olacak.''


Birinci Dünya Savaşı sırasında İlluminati'nin karargahı İsviçre idi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Newyork'taki Harold Pratt binasına taşınmıştı. Bugün bu bina CFR=Council On Foreign Relations örgütünün merkezidir. Bugün İlluminati'yi Rothschildler yerine Rockefellerler finanse etmektedir.


İlluminati, yeryüzündeki bütün masonik kuruluşları kontrol etmektedir. Bugün Rotary, Lions, B'nai B'ith, Trilateral Komisyon ve Bilderberg gibi örgütler İlluminati'nin kontrolündedir.