14 Haziran 2013 Cuma

#RedLeaks

Polis gaz atar, oldurene kadar dover, kol koparir, goz cikarir, panzerle ustunden gecer.. Polis kufur eder, genc kizlara "sana bu karanlikta tecavuz ederim" der.. Polis durduk yere insanlara saldirir, ego tatmin eder, seflerinin gozune girmeye calisir. Emir kulu ya.. 50 senedir emrin arkasina siginan fasist polisler yok, sadece emirler var ha? 50 kisi bir genci tekmelerken hangi emir de var  bu? Asagida emirler yaziyor.. "Bunu dovun" seklinde emir goremedik? Bu emirleri Emniyet mudurleri mi veriyor yoksa  Fethullah'in emrinde mi? Sonra buna karsi ozgurlukculer tarafindan iki tas atilir, slogan atilir, tencere tava çarpilir..   Atanlar vatan haini olur. Capulcu olur. Vandalist olur.. 

2 Insan katledilir. Kimse onu gormez. Evlerin icine gaz atilir, 5 bin gozalti yapilir binlerce insan darp edilir yaralanir.. Ama kimse gormez.. Emirler kagitlara yazilir ama kimse uygulamaz. Cunku Hukuksuzluk bu ulkenin hukuku olmustur. Medya korkar.. Bu dunyaya bir defa geldiklerini ve koyun olmak zorunda olmadiklarini unutur.. "Madem dogrulari yazamayacagim, o halde kalem tutmanin alemi yok" denilmez, kaleme daha da sarilinir, daha da yapis yupus kan damlattirilir birinci sayfalara.. Bir "montaj" bayrak yakma goruntuleri koyulur, bir "camide icki ictiler" yalanina sarilinir. Provokasyon diz boyudur ama me'leme seslerinden kimse gercekleri duyamaz. Aksine "evimizdeyiz çikar sizi yakariz" derler.. Sivas'taki gibi, Corum'daki gibi, Maras'taki gibi, hak arayan bu insanlari yakmakla, linc etmekle tehdit ederler ki, daha simdiden Izmir'de Adana'da Konya'da Rize'de ve daha bircok yerde linç girisimleri içine girmislerdir..

#REDHACK

6 Nisan 2013 Cumartesi

Philadelphia Deneyi


28 Mart 1943 ; ABD'li bilim adamı Dr. Morris Jessup'ın, Einstein'ın birleşik alanlar kuramına dayanarak bir "ışınlama" deneyi yaptığı iddia edildi.
'Philadelphia deneyi" adıyla bilinen ve askeri gizlilik içersinde gerçekleştirilen olayda, 104 mürettebatlı "USS Eldridge" adlı askeri gemi, tanıkların iddialarına göre Philadelphia deniz üssünde, yeşil bir sise bürünerek yavaş yavaş "kayboldu" ve kısa bir süre sonra 640 km. ötedeki Norfolk deniz üssünde ortaya çıktı.

Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980'de PHİLADELPHİA DENEYİ'ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore'un ortak yazdıkları kitap bir fantazi olarak kabul görmüştü.Ama deney ile ilgili kuşkular hala sürmektedir, nedeni anlamsız bir söylenti dahi olsa aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.

Philadelphia Deneyi günümüz şartları gözönüne alındığında daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır,olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen hemen kimse kalmadığından kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır.Yaşamını Philadelphia Deneyi'ni araştırmaya adayan ve bir de "A-Z'ye Philadelphia Deneyi" adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken, "neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu;Philadelphia Deneyi tasarlanırken amaç çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpitolardan korunmasıydı.Hatta daha sonra,görünmezlik alanını bir benzerinin denizde değil, havada oluşturarak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.


"EVRENSEL ZAMAN SAATİ"

Deneyin resmi ve bilimsel adı "PROJECT RAİNBOW" (Gökkuşağı Projesi)idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II.Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti.Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü'ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı.Projeye göre, fikir orjinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı.Bilimsel tanımın adı;OPTİKAL GÖRÜNMEZLİKTİ; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ışınları veya radar dalgalarını büker yada kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyatik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha yaygın bir deyimle "ışınlama" yapılmalıydı.

Philadelphia Deneyi'nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein'ın ''Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı'' vardır. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce "Elektronik kamuflaj" olarak tasarlandı.Einstein, bu teorisi 1925-27 arasında Almanya'da bir bilim dergisinde yayınlandı.Fakat Einstein,bu teoriyi daha denememiş ve daha tam anlamıyla geliştirmemişti.O zamanlardaki amaç, çok güçlü elektromanyetik alanın yapılarak gemilerin görünmez olmaları ve düşman kuvvetlerine karşı korunmasıydı.Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.Bu deneyin çalışmaları 1930 yıllarda "Project Rainbow"ismiyle başlatıldı.Başlatıldığı yer ise Chicago Üniversitesidir. 1 yıl sonrada bu çalışma PrincetonÜniversitesinde devam ettirildi.bazı bilim adamları bu projede zaman zaman yer aldılar.Bunlar Einstein, Dr. Johnvon Neumann ve Dr. Nikola Tesla'dır.Dr. Alfred Bielek her 10 yılda bir Ağustosun 12'sinde manyetik enerji alanının tekrar oluştuğunu öne sürüyordu.1943'ten sonra 1963 ve 1983'te aynı olay olmuştu. sebebi ise "Senkronizasyondu" Enerji alanları tekrar toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, fakat bu alanlar karmaşıktı. Neumann, 1986'da ölen Bielek'in anılarından yazdığına göre bu olayları doğrulamıştı.İfadesi teyp bantlarında vardı. Oluşturulan büyük enerji, doğru açıda sekronize edilirken birden kontrol dışına çıkmış ve "Yönsüz dalgalar'a" dönüşmüştü. Bunun sonucunda ortaya alışılmadık etkiler çıkmaya başlamıştı.Senkronize dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu.Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson'dan gelmişti.Bu fikre göre zamanın merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir "Zaman Saati" oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyordu; Dediğine göre "Şifrelerin içinde yaşayan herşey vardır, dünyadaki bütün maddesel varoluş dünya saat ve zamanına göredir;dünya, Güneş saatine göre, Güneşde galaktik saate göre ayarlıdır.Eğer zaman kilidi yüksek ve güçlü bir enerji alanı ile bozulursa, ortaya çeşitli zaman ve mekan dengesizlikleri çıkar.Taki zaman yeniden kendini tamir edip yeniden dengesini bulanadek"

BİLİM ADAMI DR. MORRİS K. JESSUP'UN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ

Olaylar 1943 yılı haziran ayında başladı.Geminin adı USS Eldridge'di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir görgü şahidine göre,75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi ( Herbiri iki megavat CW gücündeydi ve onlarda güverteye monte edilmişti.),3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp,iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman,oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.USS Eldridge adlı destroyer, Philadelphia Deniz üssü'nün önünde biraz açıkta duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth isimli bir şilep seçilmişti.İşte iddialara göre Philadelphia Deneyinin ortaya çıkmasını sağlayan insan bu geminin personelinden bir gemicidir. Bu kişi Carl M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup'a garip mektuplar gönderdi ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende'ydi,Mektupta yazılanlara göre Allende veya Allen, olayları baştan sona seyretmiş gibiydi,Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol ( bilinci uyuşturarak iradeyi kran doğruyu söyleten bir ilaç )ve teyp kaydı istiyor,olayın etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu.

Jessup ise bu kişinin tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini söylüyordu.Aslında Jessup, matematikçi ve gök bilimciydi.Astro-fizik alanındaki
çalışmaları nedeniyle Felsefe Doktoru ünvanını almıştı.İnkalar ve Mayalar'la ilgili çalışmalar yaptı. Bermuda üçkeni ve UFO konularında tezler yayınladı.İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri'nden bir davet aldı.Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu'na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, bir yıl önce Büro'ya postayla yollamıştı."THE CASE FOR THE UFO" adlı kitap taslağını Deniz Kuvvetleri'nden Amiral N. Furt'a yollamıştı ama Amiral haberinin olmadığını söylüyordu.
Kitabın sayfaları üç değişik yazıyla yazılmış ve notlar alınmıştı,Dr. Jessup yazılardan birisinin Alle'nin yazısının aynı olduğunu fark etti.Notlar sanki dünya dışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve 1943'te philadelphia'da yapılan deneyden söz ediliyordu. Normalde, saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap, nedense ABD Hükümeti tarafından Pentagon'da üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı.Carlos Miguel Allende veya Carl Meredith Allen yani Dr. Jessup'a mektup yazıp,deneyi anlatan kişi kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basına yollamadı? ABD Hükümeti, Jessup'un üzerinde notlar bulunan kitabıyla neden bu kadar ilgilendi?1959 Nisan'ında Jessup, arkadaşı doktor Mason Valentine'i arayarak Deney ile ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi, 20 Nisan akşamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek gerçekleşemedi.Buluşacakları gece, Miami'de Hammock Parkı'nda Dr.Morris K. Jessup, arabasında ölü bulundu, polis raporlarına göre arabasında ekzoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu.Arkadaşları Jessup'un asla intihar edecek biri olmadığını söylediler,Valentine ise Jessup'un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi?Jessup'un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu? Bu çalışmalar kimleri,neden rahatsız etmişti? Bu gizem hala çözülmüş değil.Yoksa böyle bir oyunla Jessup kendisine mektup yazan kişi Allen tarafından veya başka güçlerle intihar süsü verilerek notlarıyla birlikte bir yeremi götürülmüştü?


DENEY BAŞLIYOR

Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943'te sabah saat 09.00' da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı.Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu; Olayın tanığı şöyle devam ediyor;"Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra oda kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyacan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı.Gemi ve mürettebatı hem radarda hemde gözlerimizin önünde yok olmuştu.Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu?

Sis azalırken, birşeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk.Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük,diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı,sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi.Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerine hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi.Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943'te deney yine aynı gemide tekrarlandı.Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı.Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgide yok oldu. Şimdi gemi tamamen yokolmuştu. Bir kaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk'ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia'da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı.

Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler.Bu olayın en korkunç bölümü ise beş tane denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı.Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi.Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu.Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. "Donma" adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmustu ve altı ay sonra kurtarılabilindi. Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup,çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? diyor olayın tanığı.Philadelphia deneyi hakkında ''gemi'' nasıl Norfolk'a gitti? Neden yine Philadelphia'da bir yere gitmedi? Levenson'un "Zaman Kilitleri"mi neden olmuştu?

Biz bir zaman dizisi içerisinde yaşıyoruz her hareketimizde bir an geçiyor ve zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-Zaman içinde bir yerde, bir an için var olduğumuzda, oluşan zaman karesi yani o anın resmi, lokal uzay / mekan koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uzaya gitmez ve Güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu "Işınlanma" gibidir.Yani her hareketimizin bir resmi çekilip, uzaydaki albümde yerini almıştır.Bu sonsuz zaman resimleri veya dilimleri Yaradılıştan beri vardır.Yani dünya zamanı içinde değilde,uzay zamanı içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz.Bu oluşumun diğer koşulu bugünün emilme özelliğidir,içinde bulunduğumuz an bir balon gibi şişerek holografik bir görüntü oluşturur; bu tekbir anlık resimlerin biriktiği bir alandır ve özel bir uzay alanındadır. Yani o alanda bu an geçmişdeki tüm anlar vardır; işte USS Eldridge'nin Norfolk'ta ortaya çıkmasının nedeni geçmişinde orada bulunmasıdır; çarpılan uzay-zaman alanında geminin geçmişte orada bulunduğu anı resmi ortaya çıkmış ve gemi görünmüştür.Yani o anda hem Philadelphia'da hemde Norfolk'tadır.Eğer zaman alanını yeterince bozabilirsek,bir yerde görünebilir,dünya-zamanda değil, uzay-zamanda yer değiştirmiştir. Sebebi daha önce oradaydı.Eğer olay sırasında ve transfer tamamlanmadan önce birisi enerjiyi durdursaydı, madde parçacıkları ışınlanarak emilecek kaynağına doğru yani geriye vakumlanarak bu andaki orjinal yerine dönecekti. İki tane balon düşünün;birisinin içinde Philadelphia'da USS Eldridge bulunsun; Diğer balon ise Norfolk'ta ama içi boş;Bu boş balonda madde olmayan holodrafik görüntü beliriyor ve bu görüntü geçmişte bir yerde olan uzaysal bir imaj.Geçmişteki her zaman resmi bir holografik bir imaj balonu olarak vardır,Bunu bir çizgi filmin kareleri olarakta düşünebilirsiniz. Bu resim dizisi her varolan her şey için oluşmaktadır. Eğer biz Philadelphiya'da bulunan USS Eldridge'nin kendisinin bulunduğu dolu balonu sıkıştırırsak,Norfolk'daki boş balona giden maddi bir bağlantı koridoru yada madde tüpü oluştururuz.Yani imaj gemiye doğru...

Bu noktada, kaynağın dörtte biri boş, hedefin dörtte üçü doludur, işte tam bu anda birisi balonu sıkıştırmayı durdurursa ne olur? Işınlanmış madde dalgalar halinde geri dönerek orjinal uzaysal alanına geri döner yine vakum yaparak balonunu doldurur. Basınç yani sıkıştırma enerjisi "Yüksek şiddette titreşen manyetik alanlar" transferden önce serbest kalmıştır. Sonuç dalgaları dev bozucu veya distortional etkiler yaratarak kütleyi alanında hacimsiz bırakırlar. Canlı organizmaların kayıt alanındaki etkileri kağıt gibi incedir, dalga yerini alırken tüm dalgaların kaydı sırasında kurbanlar hayalet kayıtlara dönüşürler. Bu bio-plazmik alanın bozulması ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir; Bu olasılık öldürücü ve şaşırtıcıdır ama yapacak bir şey olamaz,Eğer amaç görünmezlikse, çeşitli tanım ve yorumlar getirebilir. Ama niçin gemi suya batmamış ve ya karada bir kentin ortasında belirmemiştir sorusunun cevabı yukardadır, zira geçmişin resimlerinde bunlar yoktur. Ve negatif sonuçlara göründüğü kadar bakılırsa, deneyde yanlış giden birşeyler vardır.Ama bunlar nelerdir?

Philadelphia Deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943'te olduğundan daha güncel.Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte ,başka bir iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak, gördüklerini unutmaları sağlanmıştı. Fakat yıllar sonra anılar geri gelmeye başladığı için yaşayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor.

Philadelphia deneyi ile ilğili bazı sorular:
Philadelphia Deneyi, 1943 yılında gerçekten USS Eldridge adlı bir destroyerde
veya başka gemide mi yapıldı? Bu gemiye ne oldu?
Gerçekten göz açıp kapanıncaya kadar koca bir destroyer 640 km uzağa gidip geldimi?
Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu? Şimdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yaşayanlar varmı?
İçlerinden hiçbirisi ortaya çıkıp, olayı neden anlatmadı?
Nasıl olduda ABD Deniz Kuvvetleri, böylesine önemli bilimsel adımı 50 yıl saklayabildi?
Böylesine korkunç bir sonuca ulaşan bu teknoloji nasıl bir şeydi?
Einstein'in "Birleşik Alan Kuramı" gerçekmiydi?
Peki bu kuram geliştirilip, tamamlanmışmıydı?
Bu gün Philadelphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında saklanıyor?

Dr. Valentine, Charles Berlitz'le yaptığı röpörtajda şöyle diyordu;Bence Philadelphia Deneyi bilinen ve alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının, madde parçacıklarından değil, elektromanyetik alanlarda oluştuğu görüşündeler.Bu çok karmaşık enerji alanlarının birbirlerini etkilemesi olayıdır. Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı.Bu fazların birisinden birisine geçilmesi bir yaşamdan ötekine geçmeye benzer. Boyutlar arası değişmedir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak, olağan dışı manyetik koşullar yaratılması hem fiziksel, hemde yaşamsal olarak maddenin fazını değiştirebilir. Bu durumdada, bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yaşama benzer belirli bir madde / zaman / enerji boyutunun bir parçası olan zaman faktörünü'de çarpıklaştırır. Kısacası deney olasıdır.

Berlitz'e göre Philadelphia deneyi'nin yapılıp yapılmadığı belli değildir ve şu an için kanıtlanamaz ama kavram olarak geçerlidir.Çünkü Einstein'ın ''Birleşik Alan Kuramı'' tarafından desteklenmektedir.Eğer deney yapıldıysa, söylentilerin ardındaki gerçek tanıklar susmaktadırlar ve belkide Türkiye'de de yayınlanan ''Yok Oldu''( Thin Air) kitabında anlatıldığı gibi çıldıran ve inanılmaz değişimler gösteren mürettebatın çoğu ölmüş veya gizli bir yerde ölümü beklemektedir.Ve belkide bir gün üzerinde ''çok gizli'' yazılı bir dosyanın açılma zamanı gelecek karanlıklar aydınlanacaktır.


U.S.S Eldridge gemisinde kullanıldığı iddia edilen jenaratör
Gökkuşağı Projesi/ project Rainbow

Amerikan donanmasına ait, USS Eldridge adlı 1240 tonluk bu gemi, 1951'de Yunan donanmasına katılana kadarki hizmet yaşamında ilginç bir deneyim yaşadı.

1943 kışında, USS Eldridge, dünya savaşında başarı kazanmak için çeşitli yöntemler geliştirmeye çalışan donanma tarafından Gökkuşağı Projesi adı verilen teknik bir deneye maruz bıraklıldı.

Philadelphia Deneyi olarak ta bilinen bu deneyde gemi, elektromanyetik alan üreten bir düzenekle çevriliyor ve güçlü jeneratörlerden verilen akımla bu manyetik alan içinde etki altına alınıyor.
Resmi açıklamaya göre amaç, geminin olağan manyetik alanını yok ederek elektromanyetik tetikleme ile çalışan mayınlardan etkilenmesini önlemek.
Resmi olmayan iddialara göre asıl amaç, radarda görünmezlik hatta optik görünmezlik sağlayacak şekilde bir manyetik alan yaratmak ve geminin yansıttığı ışığı eğmek.

Fakat akım verildiğinde beklenmedik gelişmeler yaşanıyor ve gemi tamamen yok oluyor. Akım kesildiğinde gemi yeniden beliriyor. Deney esnasında geminin başka bölgelerde aniden belirip yok olduğuna dair ihbarlar ortaya çıkıyor. Deney sonucunda gemi personelinin çoğunun kaybolduğu, aklını yitirdiği ya da bedenlerinin kısmen geminin dokusu ile birleşmiş olduğu görülüyor. Bu bilgiler tahmin edileceği gibi resmi olarak yalanlanıyor. Gemi 1951'de yunan donanmasına devrediliyor. 1990'lara kadar orada hizmet veriyor.

21 Aralık 2012 Cuma

Bohemian Grove

Bohemian Kulübü denilen, Kuru kafa ve Kemikler'e benzeyen örgütten bahsedeceğim. Bohemian Kulübü 1880'li yıllardan beri İlluminati'nin kilit noktalarındandır. Bu kulübün Amerika'nın çoğu eyaletinde tapınakları vardır. Cemiyetin sembolü Baykuştur. Ritüellerde baykuşa hitap edilir, baykuş şekili kullanılır.

Toplantıları Kaliforniya yakınlarındaki merkez çiftlikte yapılmaktadır. Yeri tam olarak bilinmiyor. Yalnızca bilen insanların gittiği, 65 mil kuzeyinde ve anayollardan uzak bir yerdir. Ulaşımı helikopter ve arazi araçlarıyla sağlıyorlar.

Bu kulübe üye olanların çoğu Bilderberg gibi diğer masonik kulüplere de üyedir.
Üyelerin bazılarını sıralarsak;

Dwight David Eisenhower: ABD başkanı,
David Rockefeller: (bkz: paranın amına koymak),
Edgar Kaiser: Kasier Industries Başkanı,
Henry Morgan: J.P. Morgan Şirketi,
Whernhern Von Braun: Alman roket ve uzay bilimcisi,
Goodwin Knight: Kaliforniya Valisi

Üyelere bakacak olursak, bu kulübün ne kadar zengin olduğunu anlarız ki zaten bu üyelerin çok az bir kısmı.
Düşünsenize, bir grup iş adamı toplanıyor, kılıktan kılığa girip ayinler yapıyor, çeşitli dramalar ve roller oynuyorlar. Bir sürü insan onlara hizmet ediyor, polisler tarafından korunuyorlar. Ürkütücü değil mi?

Neden bu kadar gizlilik? Burada sadece şeytani ayinler yapılmıyor, çok ciddi kararlar bazı kararlar alınıyor. Örneğin atom bombası projesinin ve Vietnam'a savaş açılması kararının verildiği yer olarak bir çok kaynak Bohemian Klubünü gösterir.

Bu adamların sembolizme aşırı önem verdiğini daha önceden söylemiştim, hala da söylüyorum. Youtubeda dolanırken Kesha'nın 1 ay önce çıkardığı şarkısı olan die young'a denk geldim.

Kesha - Die Young : http://www.youtube.com/watch?v=NOubzHCUt48

Klibinde şeytan çağırma ayini yapıldığı çok açık, göstere göstere yapılmış ve bu klibi 9-10 yaşındaki çocuklar ''eheh mehee daayy yyaangg'' diye izliyor. Klibine biraz göz atacağız. 


Klibin başında kesha'nın geleceği arabanın arkasında 'evil' yazıyor. Bu bir cenaze arabasıdır. İçinden el eller üstünde taşınan peçeli kesha çıkıyor. Burada Meryem ana figürü oluşturulmak istenmiştir.

Her şeyi gören göz
klipte bunun gibi onlarca ters haç görebilirsiniz
Ters haç, satanistlerin sıklıkla kullandığı bir semboldür. Anlamı Tanrı'ya zıt gitmekten gelir. Zaten ters olması buna dayanır.




 Dikkat ederseniz klipte şeytan ayininin yapılmasından itibaren, kesha'nın yanındaki elemanların hepsinin anlında kan var. Bu ritüelin bir parçasıdır.
Masonların dini yok sanılır fakat gerçekte Tanrı olarak Şeytan'ı kabul eder. Şeytan, masonlukta dünyanın yaratıcısı olarak yaşatılmaktadır.Masonluk ile yahudilik iç içedir. Yahudilik, çok değiştirilmiş ve kitabı, Şeytan'la bağlantı halinde olan hahamlar tarafından yazılmış bir ideolojidir.
  Mason localarında Şeytan'la bağlantı kurmak amacıyla şeytan ayinlerinin yapıldığı bilinmektedir. Bu klipte de bu çeşit bir ayin yapılmaktadır. Aslında bu tip ayinlerde bağlantı kurduğunuz şey şeytan değildir, onun sadık hizmetkarlarıdır.


Burada Kesha elindeki resimi arkadaşlarına gösteriyor
(soldaki adamın amele yanığı ayinin bir parçası değildir)
Resimde baphomet vardır




Ve kliple alakasız olan bu resim beliriyor, dikkatlice izlemeyenler buna dikkat etmezler. Bilinçaltlarına işlenir ama olaydan bir haberdirler. Klip, satanizm, seks temalı ve adı ''genç ölmek''. Bir grup insan, satanist ayini yapıyor ve durmadan sevişiyorlar. Peki bu seks yapan iki kurt ne alaka?
Bunun tek bir cevabı var, o da; insanları insanlıktan uzaklaştırmak.


Polisler geldiğinde Kesha hiç telaş yapmıyor, direk polislerin karşısına çıkıyor ve sizin ekiptenim!'' edasıyla raad tavırlar sergiliyor. Ya da ''ben illuminati sayesinde bir şekilde paçayı kurtarırım'' düşüncesiyle.

Yazımın başında sizlere İlluminati'nin çok elit ve zengin insanlardan oluştuğunu söylemiştim. Medya da ellerinde, oh misss. Bu kadar sağlam bir gücü Tanrı'dan başka ne yıkabilir ki? İşte Kesha götünü o sağlam güce dayamış, o sağlam güç de götünü Lucifer'a dayamış vaziyette. Klibin amacı açık, gençleri fişeklemek...

Gelelim Bogemian kulübüne, Dediğim gibi bir grup elit insan kimsenin ulaşamayacağı bir yerde toplanıyor, tiyatro gibi seyircilerin önünde şeytani ayinlerini gerçekleştiriyorlar. Bu ayin esnasında diri diri insan yaktıkları doğrultusunda bir çok görüş var.

Ayinden bir kare.
Avrupa kraliyet aileleri doğrudan Babil'in kan bağından gelmektedirler. Giydikleri taçlar, Nemrud tarafından giyilen boynuzlu başlıktan esinlenerek yapılmıştır. Babil rahiplerinin yönetici sınıfına ''Papalar Büyük Konseyi'' denirdi. Bu isim daha sonra Roma Kilisesine kakalanmıştır.

Nemrud: Zalim ve gaddar olarak tanınmış ve Allaha karşı kibir ve isyan ile büyüklük taslamış, babil'in kurucusu olan hükümdar. 

Kitleler batıl inançlara doğru yönlendirilip, sembolik hikayelerin gerçek olduğuna inandırılırken, seçimiş inisiyelere gerçek bilgiler(eğer açıklarsa öldürülecekleri tehdidi ile) verilirdi. İnsan kurbanı, Babil Dini ve Babil kardeşliğinin temelini oluşturmuştu ve bunlar nereye giderlerse gitsinler, insan kurbanı töresini de beraberinde götürüyorlardı. İlluminati'nin, görüldüğü gibi bu geleneği devam ettirdiğini düşünüyorum. Bu ritüele ''Temmuz-Moloch'' denir. Bu arada Nemrud, Temmuz'un diğer adıdır.

...

5 Kasım 2012 Pazartesi

Para Babaları

Bronfman Hanedanlığı: Viski ve Para

“Edgar Bronfman Sr., Amerika’nın borçlanmasını belirleyen ve kaderini kontrol eden, isimleri bilinmeyen, seçilmemiş yöneticiler listesi için aday olarak kabul edilmeli.” Bunlar Dr. Dennis L. Cuddy ile Robert Henry Goldsborough’un Güç Şebekesi isimli kısa fakat çarpıcı kitabından,  Cuddy ve Goldsborough’a göre, Kanadalı Bronfmanlar birbirine geçmiş idare merkezleriyle orantılı olarak artan, paha biçilmez bir ekonomik ve siyasal güce sahip.


Edgar M. Bronfman, uluslararası dev damıtma ve içki fabrikası Seagram Co. Ltd.’nin yönetim kurulu başkanı ve genel müdürü. Oğlu Edgar Jr. ve erkek kardeşi Charles ile birlikte 164,000′den fazla (yaklaşık %26) Dupont hisse senedini ve medya devi Time-Warner’in büyük bir kısmını elinde bulunduruyor.

Bronfman Sr., Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve aynı zamanda Dünya Yahudi Kongresi’nin başkanı. Bronfman ailesinin organize suçlarla örülü bir geçmişi var. Dope Şirketi isimli kitapta, “Bronfman’ların Kuzey Amerika suç örgütleriyle bağlarının hiçbir zaman kopmadığı, aksine yeniden teşkilatlanma yoluna gidildiği” iddia ediliyor. Yaygın finans ve şirket ağı aileye küresel çapta suç işleme olanağı sunuyor.

Edgar Bronfman’ın Dünya Yahudi Kongresi (WJC), Clinton yönetimiyle sıkı ilişki içinde. Ayrıca liberal, Hıristiyanlık karşıtı faaliyetlerin ana kaynağı. Bu bağlamda, okullarda ibadetin yasaklanmasını ve okul kitaplarından dini referansların ayıklanmasını istemekle birlikte, komünistlerin kurduğu Amerikan Sivil Özgürlük Birliği (ACLU) gibi liberal Yahudi kuruluşlarını bir çatı altında toplamaya çalışıyor.

Yahudi Aklama Birliği (ADL) ile müttefik olmanın yanısıra, Mason Locası’nın New York ayağı B’nai B’rith ile de ilişkisi bulunuyor. Masonların, mistik Yahudi Kabala sistemi ile eğitimden geçmeleri ve İlluminati’nin “her şeyi gören göz” sembolünü Tanrı’nın bir işareti olarak kabul etmeleri kayda değer. Farmasonluk, kutsal Kudüs şehrindeki Zeytin Dağı üzerinde Büyük Tapınağın yeniden inşa edilmesini destekliyor. Bu, aynı zamanda Edgar Bronfman’ın liderliğini yaptığı Dünya Yahudi Kongresi’nin hedeflerinden biri.

İncil çok açık bir dille, dünyanın son günlerinde Yahudilere ve İsrail’e kendi içlerinden gelecek bir yıkımla karşılaşacakları yönünde uyanda bulunuyor. İncil’deki kehanet, dini inançlarından dönen Yahudi liderlerin, İsrail’i şeytana ve hazırladığı büyük komployu satacaklarını, “ölümüne imzalanmış” bir anlaşmayla İsrail’i şeytana teslim edeceklerini öngörüyor. Sonuç olarak, İsrail ve Kudüs, Tanrı’nın gazabına uğrayacaklar:


İsrail’i ve halkını seven Hıristiyanlar ve tüm kalpleriyle Yahudi insanların Mesih Hz. İsa’yı tanımalarını ve kabul etmelerini arzu edenler, İsrail’i ve Yahudi’leri önlerinde bekleyen korkunç tehlike karşısında uyarmalı. Eğer İsrail’in en yakın dostu olan Hıristiyanlar bunu yapmazsa, kim yapacak?
www.illumunati.org

30 Nisan 1995′te New York’un lüks Waldorf-Astoria Oteli’ndeki ödül töreninde, gezegenimizin en büyük likör üreticisi ve Dünya Yahudi Kongresi başkanı Edgar Bronfman, başkan Bill Clinton’a “Nahum Goldam ödülü”nü takdim ediyor.


Lord Peter Carrington: Bankacı ve Bilderberg Üyesi

Britanyalı Lord Carrington, dünyadaki para akışının, kaos ve savaşın, siyasi entrikaların hiçbirinden bugüne kadar geri kalmadı. Yüksek dereceli bir Bilderberg mensubu olan Carrington, Barings Bankası’nın batmasından sonra Avrupa kıtasının ve aslında tüm dünyanın en güçlü bankası haline gelen tarihi Hambros Bankası’nı yönetiyor.

Carrington, İngiltere Başbakanı tarafından, Sırplar, Hırvatlar ve Müslümanlar arasında yıllarca etnik çarpışmalar yaşanan ve soykırımlara sahne olan savaş esnasında arabulucu olarak görevlendirilmişti. Carrington’m savaşın sona ermesi ya da hızlanmasında oynadığı rol henüz kesin olarak bilinmiyor. Ama lordun aynı zamanda eski bir NATO genel sekreteri olduğunu biliyoruz.

Lord Carrington, Bush-Reagan hükümetlerindeki bürokratları İlluminati İç Çemberi’ nin siyasal ve maddi ayak işlerine bakan uşaklar haline getiren ve tabii ki bir Rockefeller firması
olan New York’taki Kissinger A.Ş.’nin kurucu ortağı. Carrington, Hambros’un perde arkasındaki başkanı olmasının yanı sıra dev Barclays bankasının da yöneticilerinden. Aynı zamanda Avrupa çapındaki mafya bağlantılarını ve masonik çıkarları gözetiyor. Sahip olduğu Hambros Bankası’nın, Michael Sindona’nın Banca Privata’sında %25′lik hissesi var. Sindona’nm yönettiği sermaye grubu, P-2 Mason Locası operasyonları ve Vatikan’daki gizli faaliyetler için mali destek de bulundu.

İç Çember’ in diğer üyeleri gibi Lord Carrington da, Kudüs’ün gelecekte dünyanın başkenti olmasını istiyor. İsrail davasını geliştirmek için, Bronfman’ larla, Rockefeller’larla, Rothschild’larla, eski savunma bakanı Ariel Sharon ve eski başbakan İzak Şamir gibi diğer İsrailli yetkililerle omuz omuza çalıştı. Bu grubun amaçlarından biri de, Kudüs’te yeniden bir Yahudi tapınağı kurmak.

                                       
Harry Oppenheimer: Elmas kralı piç

Harry Oppenheimer, İlluminati’nin dünyayı sarıp sarmalayan projelerinde en çok göze batan isimlerdir. Güney Afrikalı milyarder, ülkesindeki hükümetini, Nelson Mandela’ya ve liderliğini yaptığı komünist Afrika Ulusal Kongresi’ne geçmesini temin etti. 1985 yılında Oppenheimer, Güney Afrika Ortak Konseyi’ni kurdu. Kuklası durumundaki Nelson Mandela ile yaptığı gizli anlaşmalar sayesinde, Güney Afrika’nın kontrolünü elinde bulunduruyor.
Oppenheimer ailesi, sahip olduğu maden ocakları sayesinde olağanüstü bir zenginliğe kavuştu. Rothschild elmas hisselerinin temsilcisi olarak Güney Afrika’ya ilk giden kişi, Almanya doğumlu Sir Ernest Oppenheimer (1880-1957) oldu.

Oppenheimer, 1917′de elmas, altın, platin ve diğer değerli madenlerin ticaretinde bir dev haline dönüşerek Güney Afrika Anglo-Amerikan Ortak lığı Ltd.’i kurdu. Bundan sadece iki yıl sonra 1919′da, De Beers Madenleri’nin yönetimini de ele geçirdi. 1957 yılına gelindiğinde Oppenheimer hanedanlığı dünyadaki elmas madenlerinin %95′ine sahip bulunuyordu.
Bugün Harry Oppenheimer’in, İsrail’in ölüm saçan gizli servisi Mossad ile çok yakın ilişkisi var. Oppenheimer, Johannesburg ve Pretoria yakınlarındaki Botswana’da gizli askeri üs kurmak için 3.5 milyar dolar harcayan Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı ile gizli çalışmalar yürüttü. Kudüs’te kurulacak olan Büyük Tapınağın müjdecisi olduğu söylenen dünyadaki en büyük Yahudi tapınağı, Johannesburg’da inşaat halinde. Bu proje, küreselleşme taraftan arkadaşları Rockefeller’lar ve Rothschild’lerle birlikte, Oppenheimer’in çabaları ve parası sayesinde her gün biraz daha ilerliyor.

Aslında en korkutucu olan, Oppenheimer’in bağışlarıyla Pretoria’da son zamanlarda inşa edilen devasa ABD Konsolosluğu ve CIA merkezleri. Mimari açıdan tuhaf görünüşlü, dümdüz, üstünde tepe taşı olmayan llluminati piramidine benzeyen bu yapılar şimdi, casus uyduların yörünge sistemlerini denetliyor. CIA bu inkarcı yapının derinliklerinde, İlluminati’nin Afrika’da istikrarsızlık yaratma ve nüfusu azaltma planlarını, yani katliam planlarını uyguluyor.


İlluminati’nin Afrika’yı ablukaya almak ve eski “güzel sömürge günlerini” geri getirmeyi hedefleyen diğer girişimleri gibi, Ruanda ve Brundi’de meydana gelen soykırım ve katliam da yine bu CIA/ABD Konsolosluğu kalesinden yönetilmişti. İlluminati’deki adamlar, üstün ve soylu beyaz ırkın -Paralı Efendilerin- köleleri üstünde egemenlik sahibi olduğu ve paha biçilmez doğal kaynak zenginlikleriyle övündüğü eski döneme özlem duyuyorlar. Küresel İlluminati’deki seçkinlerin her daim tetikte, her şeyi gören gözünün kontrolü altında, Nelson Mandela gibi siyah hizmetkarların hükümet başkanlığı yaptığı Yeni bir Koloni Afrikası geliyor.


Kraliyet Sarayı: Prensler ve Adaylar

İç Çemberin kendine has kutsi havasını, Rothschild, Rockefeiler, Bronfman, Carrington ve Oppenheimer hanedanlıklarına mensup olanların haricinde başka kim soluyor?

Araştırmalarım, otomotiv sektörü patronu (Fiat Motors) İtalyan Giovanni Agnelli ve Temsilciler Meclisi sözcüsü Newt Gingrich’e “Para Çantası” olarak hizmet eden Avusturyalı multimilyarder yayımcı Rupert Murdoch gibi kişiler üzerinde yoğunlaştı.


Bulgularım aynı zamanda, büyük Alman elektronik karteli Siemens’in yönetim kurulu başkanı Heinrich von Pierer’in yaptığı işleri ve güç potansiyelini de mercek altına almam gerektiğini gösterdi. Bir başka nüfuz sahibi aday ise aslen Macar bir Yahudi, şimdi ise İngiliz vatandaşı olan George Soros. 3,5 milyar dolar tutarındaki Quantum Fonu’nu ve diğerlerini idare eden bu uluslararası yatırımcı, her yıl İsviçre’nin Davos kentinde düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nu yönlendiren önemli isimlerden.


Hollanda’dan Prens Bernhard da üzerinde durulması gereken bir isim. Dan Smoot, Görünmeyen Hükümet isimli kitabında, “Prens Bernhard, gizemli bir örgüt olan Societe Generale de Belgique’in (Hollanda kraliyet ailesinin milyarlarca dolar değerindeki holding şirketi) önde gelen üyelerinden” diyor. Bernhard aynı zamanda çok gizli Bilderberg grubunun en üst düzeydeki liderlerinden biri.


İngiltere kraliçesi Elizabeth’in eşi Prens Philip de önemli kişiliklerden. Oğlu Prens Charles’ın aptallıkları ve düşüncesiz hareketleri sebebiyle ülke idaresinin iplerini doğru düzgün elinde tutamayan Philip, Britanya’nın güçlü Birleşik Farmasonluk Locası’nı yönetiyor. Ayrıca, gizli ve monarşik bir oluşum olan Garter Düzeni’ne başkanlık ediyor. Prens, aynı zamanda İlluminati’nin çevreci propaganda yapan gruplarından biri olan Dünya Vahşi Hayat Fonu’nun da başkanı.

Daha bitmedi brolar. Bunlarla beraber Birleşmiş Milletler Kutsal Yazın Mütevellisi’ne başkanlık ediyor. Söz konusu mütevelli, “dünyadaki tüm İncilleri, kitabı mukaddesleri ve kutsal kitapları” tek bir merkezde toplamak için hazırlanan gizemli bir projeyi yönetiyor. Amacı ise, tüm insanlık için ortak ahlak ve dini yaşam kuralları oluşturacak, Tek Bir Dünya İncili geliştirmek.

www.illumunati.org

Seçici Bilderberg grubunun üyesi olan Giovanni Agnelli, Fiat Motors’un yönetim kurulu başkanı. Faşist italyan diktatör Benito Mussolini, Fiat’ı çok tutuyordu. Üstte 1920′lerdeki Fiat posterlerinden birini görüyorsunuz.

Sovyet komünizminin “Yeni Adam” motifiyle olan benzerliğine dikkat edin. Aslında llluminati’nin Planı Yeni Bir Faşist Düzen {komünizm ile kapitalizmin bir sentezi) ve tanrı gibi bir Yeni Adam yaratmayı hedefliyor.
www.illumunati.org

Dolar milyarderi yatırımcı George Soros, yazdığı kitabı Rusya devlet başkanı Boris Yeltsin’e hediye ediyor. Kapaktaki çembere dikkat edin. Soros’un komünist ülkelerde birçok bağlantısı var.

Roma Papazı ve dünyadaki yaklaşık bir milyar Katolik’in piskoposu Papa II. Jean Paul, özellikle belirtilmesi gereken bir isim. Papa II. Jean Paul’un Son Günleri, Hepsi Düşüyor, Papa’ya Barış Prensi Tacı Giydirme Planı gibi isimli kaset konferanslarım da yaklaşmakta olan Yeni Dünya Düzeni’nde Papa’nın oynayacağı rolü inceledim.

Şu an için Vatikan’ın İlluminati ile yakın işbirliği içinde ve iç Çember’in tamamlayıcı bir unsuru olduğunu söyleyebilirim. Papa’nın da kendisine ait küresel çapta geniş bir haber alma, siyaset ve finans organizasyonu var. Aslına bakarsanız bu organizasyon, llluminati’nin büyük hedefiyle hem suç ortağı hem de rakibi gibi çalışıyor. Ama her şeyden önemlisi hem Papa’nın, hem de İç Çember üyelerinin geleceği, Kudüs ve İsrail için geliştirdikleri ortak plana bağlı.

Kraliyet Sarayı: Soytarılar ve Rol Yapanlar

Ross Perot, Ted Turner, Mihail Gorbaçov, Paul Volcker, Henry Kissenger, Alan Greenspan, Robert Mc Namara,Peter Peterson, James Wolfensohn, Robert Rubin, ve Clinton, Chirac, Major, Kohl, Chreatien gibi dünyadaki belli başlı siyasetçilerin isimlerinin İlluminati adayı olduğunu açıkça söyleyebilirim. Bu adamların sadık işçiler olarak İlluminati gündemine destek verdiklerinin farkındayım. 
Ama bu tutkulu adamlar, önemsiz kukladan başka bir şey değiller. Efendilerinin talimatlarına uymak zorundalar. Bu şekilde davrandıkları için de geçmişte cömertçe ödüllendirildiler.
www.illumunati.org


Eski devlet bakanı Henry Kissinger’ın llluminati başkanıyla birçok ortak girişimi var. Onu siyasette bir yıldız yapan David Rockefeller Sr. idi. İleride açıklarım.

Lucis Trust’ın kurucusu Alice Bailey, Ender Rastlanan Psikoloji isimli kitabında, Clinton, Bush, Yetsin ve Gingrich gibi siyasetçilerin acınası köleliğinden bahsediyor. “Aidiyet duygusunun, hizmet ettikleri Tarikat tarafından karşılandığını, çünkü dünyayı yeniden yaratma görevinin kendi ellerinde yattığını hayal ediyorlar” diyor. Bailey, çok açık bir dille, bu isimlerin sadece hizmetkar olduğunu söylüyor:

Bu hizmetkarlar… Plan’dan haberi olanlar. Ve kurdukları her organizasyonun, yavaş yavaş gelişmekte olan Dünya Hizmetkarlarını oluşturuyorlar. Dünyanın kurtuluşu onların elinde.


Dünyayı gizliden gizliye idare eden, ama 2000 yılı itibari ile tüm dünyanın hakimiyetini ele geçirmek isteyen belli başlı hanedanları ve aileleri inceleyerek, bu kötü ruhlu grubun geleceğimize yönelik genel düşüncelerini kavramaya başladık, iç Çember’in adamları, başkenti Kudüs olacak şekilde, bir Dünya Hükümeti hatta Dünya İmparatorluğu kurmak için çalışıyorlar. Siyonizmi yüceltiyor, Yahudilerin Büyük Tapınağını yeniden inşa etmeyi ama aslında bunları yaparken, ne Tevrat’ı ne Musa’nın Şeriatı’nı, ne de Mesih, Hz. isa’yı şereflendiriyorlar, insanlığı, küresel hakimiyet hedeflerinin önünde engel teşkil eden “faydasız yiyiciler” olarak görüyorlar.
Hıristiyanlar, yurtseverler ve milliyetçiler için kafalarında planladıkları şeyi düşünmek bile dehşet verici. Eğer bu adamların planları gerçekleşirse israil ve Yahudiler de bundan çok çekecekler. Dünyadaki büyük dinler, insanı hayrete düşüren iğrençlikte şeytani bir din oluşturmak için okült mezheplerle birleşerek bir sentez haline geldiğinde, Ortodoks Yahudiliği de sona ermiş olacak. Bu da her zaman her yerde karşımıza çıkan “çeşitlilik içinde birlik” Yeni Çağ sloganı ile karşı karşıya bırakacak.

İlluminati’in on kralı kuklaları olan politikacılar sayesinde, vaatlerde bulanacak, fakat bunları yerine getirmeyecekler. İsrail vatandaşlığını pohpohlayacak, dünyadaki Yahudilerde tehlikeli bir etnik kibir duygusu uyandıracaklar. Sahte Hıristiyanlar! kolayca aldatacak ve böylelikle Yeni Çağ topluluğunun gözlerini kamaştıracaklar. Ardından esas hayal kırıklığı yaşanacak. Kaos düzeni, bir kanser virüsü gibi tüm dünyayı etkisi altına alacak. İç Çemberin kutsanmış lideri sahneye çıkarak, “kaostan bir düzen” yaratmak için, ortalığı yatıştıracağına dair ant içecek. İşte o zaman gerçekten sonumuz gelecek.


Tanrıların Meclisi: İluminati’deki On Bilge Adam’ın Ortaya Çıkışı

Yıllardır İlluminati hanedanlarını ve aralarındaki kan bağlarını inceliyor ve araştırıyorum. Bu süreç sonunda putperest tapınma şekillerini, şeytani ayinleri, bu zengin ve nüfuz sahibi ailelerin “kutsal” mimarisini ve sanat anlayışını ortaya çıkarmak beni şaşırtmadı. Rockefeller’lar, Rothschild, Vanderbilt, Astor ve Habsburg hanedanlıklarına mensup bu kişiler, kendilerinin, zavallı fanilerden çok daha yüce olduklarına inanıyorlar. Onlar Tanrı olduklarına ikna olmuşlar!

4 Kasım 1994′te David Meyer, Kuzey Carolina Ashville’deki Biltmore malikanesini ziyaret etti. Eski bir medyum ve astrolog olan Meyer, şu anda Yeni Çağ hareketinin yozlaştırıcı etkilerine karşı koymaya ve şeytana tapınmanın kökünü kazımaya kendini adamış, imanlı bir Hıristiyan.

Son Borazan başlıklı mektubunda, Vanderbilt ailesinin Biltmore’daki mal varlığına dair şaşırtıcı gözlemlerini yazıyordu:


Uzun zamandır bu 250 odalı malikanenin Aydınlanmanın (Illuminism) karargahı olduğunu biliyordum ve sonunda, seçkin kişilerin dünyayı yönetmek için bir araya geldikleri yeri ziyaret etme fırsatı buldum. Odalardan sadece bazıları halka açık, çoğu kapalı. Ayrıca kamera sokmak yasak. Girdiğimiz odalardan birinde, üzerinde “Tanrıların “Meclisi” yazılı bir levha vardı. Bu heybetli odanın duvarlarında asılı, Pan, Zeus, Poseidon gibi şeytani prensliklerin resmedildiği büyük kilimler bulunuyordu… Cadılıkta ve özellikle de “Aydınlanma”nın üst seviyelerinde duvar kilimleri kutsaldır çünkü, zamanın bu kilimlerde dokunmuş olduğuna ve kendilerinin sonsuz ruhani bir aleme ait olduklarına inanırlar. Ayrıca odanın ortasına yerleştirilmiş büyük masayla ilgili ilginç bir şey fark ettim. Bu masanın her bir kenarında 13 adet oymalı sandalye vardı. Masanın sonundaki sandalyeler hariç, bu sandalyelerin hiçbirinde kol koyma yeri yoktu. Cadılık hakkında, bunun bir ucunda Baş Rahip, diğer ucunda Baş Rahibe olan bir masa olduğunu anlayacak kadar şey biliyorum.


David Meyer’ın masa ve oturma gruplarının (13 sandalye) cadılıkla ilgisi olduğu şeklindeki yorumları insanın ilgisini çekiyor. Araştırmalarım İlluminati’nin On Bilgin Adam tarafından yönetildiğini gösteriyor. Tanrı oldukları varsayılan bu çember grubun altında, aynı merkeze bağlı binlerce sadık üye ve mürit var. Şeytan’ın hizmetkarları olan bu adamlar ve kadınlar genellikle kendilerini 13′lü gruplara ayırıyorlar.


İsterseniz büyük, süslü ve ihtişamlı Biltmore malikanesinden bahsedeyim. Dış işlemelerde tünekleyen şeytani çirkin yaratık figürleri (gargoyle), içeride ise mobilyalara oyulmuş şeytani suratlar vardır. Ayrıca Mason Locasının ayinleri, duvarlara, tavanlara ve resimlere yansıtılmış vaziyettedir. Ruhani karanlığın boğucu atmosferi, tüm malikaneyi kaplamıştır. Ne kadar psikopatça değil mi?

Sizlere anlatmaya çalıştığım bu kişiler, neredeyse hep bir ağızdan isa’yı ve Hıristiyanlığı “düşük tabakadan gelen aptalların ve maskaraların sığınağı” diyerek hor gören, oldukça zengin ve güçlü hanedanlıkların mensupları. İlluminati ailesinin evlatları, bilinçsiz yığınların inandıkları dinlerin çok üstünde olduklarına inanıyorlar. Bu adamlar, rehberleri Şeytan sayesinde, dünyayı yönetmek üzere doğmuş, devler ve ilahlar olduklarına ikna edilmişler.


Bu görkemli ve mağrur elitlerin varsayılan sınıf üstünlüğü ve üstün bilinci, İlluminati’yi dünyada iktidar sahibi yapacak daha alt sınıftaki kadınlar ve adamlar tarafından iyi biliniyor. Bill Clinton ve Newt Gingrich gibi adamlar, eğer emredilirse, Rockefeller’ların, Rothschild’lerin ve diğerlerinin üzerinde yürüdüğü toprağı bile öperler.


Orta sınıfın, süper zengin olmadığı halde, demokratik toplumlarda iktidarı ele alabileceğine inandığı 20. yüzyılın belli bir bölümünde, bu hanedanların otorite ve nüfuz kullanmakta geriye doğru adım attıkları düşünüldü. Bu düşünce İlluminati’nin Kontrolündeki medya tarafından yaygınlaştırıldı. Ama aslında, Super zenginler otoritelerini ve nüfuzlarını arttırdılar...

Texe Marrs - İlluminati