17 Ekim 2012 Çarşamba

Rockefellerler, Rothschildler, Hitler ve İlluminati


Hitler’e göre kanın sırrı, Kutsal Kase (son akşam yemeğinde Hz. isa’nın kullandığı varsayılan sahan) idi. Yeni Adamların ortaya çıkmasındaki anahtar kandı. Saf kan, kaderi dünyayı kontrol ve idare etmek olan soyun doğaüstü gücünü beraberinde getiriyordu. Bize söylendiği kadarıyla Hitler’in vücudu yakıldı, bugüne ise sadece külleri kaldı. Ama işte şimdi Manly P. Hall’e ait, şeytanın ilham verdiği sözleri hatırlıyoruz. Hail, 1960 yılında, kargaşanın sıcak külleri arasından yükselen ateş kırmızısı Zümrüdüanka kuşuna benzeyen, Gizli Öğreti’yi bilen Aydınlanmış Kişileri tarif ediyordu.19 Elbette kırmızı, kan rengidir. Aynı zamanda Babil fahişelerinin elbiselerindeki tercihi. İlluminati, ayrıca komünizmi sembolize etmek için de kırmızıyı seçmişti.

Hitler, dünyanın fetih anahtarının kanda yattığına inanıyordu. Ve bugün, dünyayı yöneten gizli okült oligarşilerin izini sürmüş, araştırmış biri olarak itiraf etmeliyim ki, çarpıtılmış bir okült mantık yürütmesine rağmen Hitler haklıydı, llluminati’nin kara gücü kanda yatıyor. İlluminati, yüzyıllar boyunca dünyanın serveti ve zenginliği üzerinde tekel oluşturmuş nesiller arasındaki kanbağının diğer adı.

 Sahte Mesih Gelmek Üzere...

 Hitler bir sahtekardı ama kendisi de aldatmacanın bahtsız kurbanlarından biri olmuştu. Adolf Hitler’i ilk önce meydana getiren, daha sonra da Blavatsky’nin Gizli Öğretisi ile kibirli hayal gücünü tetikleyen İlluminati’ydi. O, başarısız bir deney olmuş, kendi efendilerine karşı gelen ve kendi kurallarıyla zafer arayan iktidar delisi bir müride dönüşmüştü.

İlluminati tarihi ve nesli hakkında yaptığım çalışma Hitler’in, Şeytani Bir Dünya Düzeni kurmak ve saltanatını sürmek için, kanla güçlendirilmiş felsefeden ilham alan ilk mürit
olmadığını kanıtlıyor. Napoleon, Büyük Frederick, Charlemagne, II. Wilhelm, Lenin, Stalin ve Mao: Tüm bu isimler ve diğerleri insanlığın küresel mesihi olmaya çalıştılar.

 Amerikan tarihinden ilginç bir nokta: Başkanlığı sırasında George Washington, Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin, llluminati’nin gizli Jakoben ajanları tarafından çökertilmeye çalışıldığı gerçeği ile yüzleşmişti. Başkan, llluminati’nin Avrupa kolu adına kalleşçe adam toplama faaliyetleri sebebiyle, Fransız hükümetinden ABD büyükelçisini geri çağırmasını talep etmişti.20 George Washington 1798′de şöyle yazıyordu:

 20 George Washington: A Biography in His Own Words, (New York: Newsweek, Inc., 1972)
“llluminati’nin alçakça ve tehlikeli planı ile öğretisinden haberim var. llluminati’nin öğretileri ile Jakobenlik kaidelerinin Amerika Birleşik Devletlerinde yayılmadığına inanıyorum. Bunun gerçekleşmemiş olması, hiç kimseyi benim kadar mutlu edemez.” 21

 Çok ilginçtir, aslında Washington’un kendisi de bir masondu. Görünüşe göre, İlluminati entrikalarına sert bir şekilde karşı çıkması, Hegel diyalektinin (yani zıtlann çarpışması) şeytani temsilcilerinin istihdam edilmesinin bir başka şekliydi.
George Washington’un kötü şöhretli İlluminati’nin Amerika’daki varlığını itiraf etmesinden 200 yıl sonra bugün, bu şeytani elitin, dünyaya bir başka sahte mesih tanıtma aşamasında. O ve onu dünya iktidarına taşıyanlar trajik bir şekilde, kendi aldanmışlıkları içinde ziyan olacaklar, llluminati’nin sahte gururu ve İsa karşıtı eylemleri, onları düşürecek, güçleri ortadan kalkacak ve efsanevi servetleri zayi olacak. Dünyanın Efendileri düşecek ve düştükleri küller arasından bir daha asla kalkamayacaklar. Daha sonra öfke ve korku içinde cehennem yüzlü efendilerine dönüp yakaracaklar, “Bizler sadece insanız, tanrı değiliz. Bizi aldattın. Her şeyimizi kaybettik.”

Kusurlu ve İşlemesi İmkansız Bir Plan

 İlluminati, bir hilekarlar topluluğudur. Kendileri de şeytanın ‘tanrı” oldukları yalanına inanarak, aldatılmışlardır. Bu yüzden, cennetteki Tanrı’nın huzurunda değersizdirler. Onlarınki sadece keder verici bir hatadan ibaret.

Hüküm günü gelip çattığında İlluminati’nin kaderi çok acı olacak. Ama şu anda bu kötü adamlar, geçici zafer sarhoşluğu içindeler. Şu anda dünyanın kaderini belirleyen on şeytani adamdan oluşan İlluminati, belli ki Olağanüstü Çalışma’yı tamamlayabileceğine inanıyor. Şu anda insanlık ve gezegen, kurdukları hanedanlıklar ve asil olduğuna inandıkları kan bağları yüzünden sefalet ve umutsuzlukla dolu Yeni Çağ’a girmek üzere. Bu yüzden, onların faaliyetlerinin maskesini düşürmemiz ve İlluminati'yi oluşturan adamların yüzlerine ışık tutmamız gerektiğine inanıyorum.


''Para zamanımızın Tanrısı, Rotschild de peygamberi...'' ( Heinrich Heine)


Kan kaderdir!” İlluminati'deki on kilit adamı birbirine bağlayan derin ideoloji işte bu. Bu adamların insanlığa ve Tanrı’ya karşı aklını çelen, garip ve gizemli öğreti bundan ibaret. Kibirli bir şekilde, —Abbadon, Jahbulon veya tam olarak açıklanmamış “Evrenin Ulu Mimarı” gibi gizemli isimler altında adını sakladıkları- Tanrısal varlıklarının onları soylu kan bağları ve Tanrısal mirasları sebebiyle seçtiğine inanıyorlar.

 Kaderlerinin “Dünyanın Kralları” olarak hüküm sürmek ve sorgusuz sualsiz güç ve otorite ile dünyayı idare etmek olduğuna ikna olmuşlar.

 Dean Grace, “Mason Tarihi Hakkında Küçük Bir Kitap: Bir Dolarlık Banknot” adlı düşünceye sevkeden kitabında, Amerika Birleşik Devletleri Mühürü’nün arkasındaki piramit ile her şeyi gören gözün kaynağını ve anlamını titizlikle araştırmıştı. Bir dolarlık Amerikan banknotlarının üstündeki bu sembollerin “değişik kılıkların ardında saklanan entrikacı bir mezhebi” temsil ettiği sonucuna varıyordu:

 Bu komplocular, bukalemunlar gibi; Marksist, Sosyalist, Komünist, Siyonist, Mason ve Enternasyonalist benzeri değişik isimler altında saklanırlar. Londra, Berlin, Roma, ve New York gibi yerlerde yaşarlar. Birleşmiş Milletler’i, Wall Street’i ve Washington DC’yi idare ederler. Silah sanayine maddi kaynak sağlar, isimsiz asker benzeri anıt mezarlar dikilmesine yardımcı olurlar… Üyelik nesilden nesile, ingiltere ve Avrupa’nın soylu ailelerinden, uluslararası finans piyasalarını yöneten saraylardan, ve Dünya Yahudiliği ile Roma Katolikliği hiyerarşisinden geçer.



 Piramit Şeklindeki Kontrol Sistemi

 Grace, “Bu elit dünya kardeşliği, sosyal-ekonomik piramidin aşağı veya yukarı tüm kademelerine yayılmış işlevsel bir sosyal kontrol sistemi sayesinde birçoğumuzu tuzağa düşürdü”  diyerek bizi uyarıyor. Grace, bu gizli komplo şebekesini oluşturan adamların kendilerini, kontrol altındaki küresel toplumun en üst basamağına yerleştirdiklerine inanıyor.


Aynı bir piramit gibi, toplum da katmanlara ayrılmıştır. En altta fakir insanlarla başlayan bu piramit, yukarıya doğru orta gelir seviyesindeki insanlar ve en üstte daha da az sayıda zengin insanlardan oluşur. Ve bir dolarlık banknot üzerindeki piramit gibi, toplum da yüksekte duran bir tepe taşına sahiptir; tetikte bekleyen gözünü topluma çevirmiş elitlerin oluşturduğu bir Dünya Kardeşliği.

 Dean Grace haklı olabilir mi? Asıl amacı tüm insanlığı köleleştirmek olan garip bir dine ve siyasi mezhebe mensup kişilerce mi gözetleniyor ve yönetiliyoruz? Yüzlerce yıl geri giderek atalarının izini sürebilen ve kendilerini doğal bir aristokrasinin üyeleri kabul eden, süper zengin, kurnaz ve hünerli bir grup, dünyayı fethetmek ve idare etmek için bir komplo mu hazırlıyor?
Her iki sorunun da cevabının evet olduğuna inanıyorum. Gözetleniyor ve kontrol ediliyoruz. Diktatör idaresinin bu sinsi sistemi, kötülük ve aldatma üzerine kurulu piramit şeklindeki hiyerarşi siteminin doruğunda oturan küçük bir grup adamın işi.

 “Bazı Hayvanlar Daha Eşit”

 Theosophy’nin fikir babası olan Helena Blavatsky, Hitler’i merhametsizliğin ve ahlaksızlığın bu uç noktasına kadar çıkartan, cehennem kokulu Gizli Öğreti’de, İlluminati’nin düşüncelerine ve eylemlerine uzun süre kılavuzluk eden hastalıklı ve çarpık felsefeyi kısaca şöyle özetliyor.
insanoğlu bariz bir şekilde Tanrı’dan haberdar olanlar ve daha aşağı mahluklar olarak ikiye ayrılmıştır. Onlar, içlerindeki kutsal kıvılcımdan yoksundurlar., ve yine onlar, yerküre üstündeki adi nesillerdir. Hakiki insanoğlu ise “tek bir kandan” yaratılmış, ama aynı özden meydana gelmemiştir. Bizler kızgın eviz… Onların içinde henüz gelişmemiş olan o kıvılcım bizim içimizde var.”


O halde llluminati’nin Gizli Öğretisi, George Orwell’in aydınlatıcı romanı Hayvan Çiftliği ile paralellik gösteriyor. Orwell’in eserinde domuzlar “Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar daha eşittir!” diyorlardı.
Eski Ahit’te yazdığı gibi, bütün insanlar aynı kandan geliyor ama üstün ırkın kanını damarlarında taşıyan kişi, aynı zamanda ilahi bir kıvılcımın da sahibi oluyor. İlluminati de bu görüşü doğruluyor. Blavatsky’nin terminolojisinde buna “öz” deniyor.

 İlahi kıvılcıma sahip olan İlluminati gururla, Bilge Adamların üstün ve aydınlanmış ırk oldukları konusunda iddiada bulunuyor. 38. dereceden mason olan Manly P. Hail, “Amerika’nın Gizli Kaderi” adlı kitabında bu büyük ve soylu adamların köleleşmiş ve içi geçmiş insanlığı, bir Altın Çağa sürükleyeceklerini ilan ediyor:
Eskilerin inandığı üzere, Bilge Adamlar, ayrı bir ırktan geliyorlardı ve bu ırkta doğmuş olmak zekayı aydınlanmış bir bilgelik seviyesine çıkarmayı gerektiriyordu… Bir gün dünyaya varis olacak ırk işte bunlardır… Altın Çağ tekrar gelecek.
Hail, Bilge Adamların asırlık planlar ışığında çalıştıklarını ve bunu, Hegel’in “Evrensel Devinim” diyalektiğini kullanarak, insanlığı Yeni Bir Çağın görünmeye başlayan ışığına doğru iteklemek suretiyle yaptıklarını söylüyor:
“Bugün dünyada binlerce yıldır varlıklarını devam ettiren, Arayış Düzeni diye isimlendirebileceğimiz, aydınlanmış insanların oluşturduğu bir grup bulunuyor. Bu düzen, entelektüel ve manevi algılama yetenekleri tarafından kendilerine medeniyetin gizli bir kaderi olduğu söylenen adamlardan oluşuyor. Gizli diyorum çünkü, birçoğu asıl amacın farkında değil; insan yığınları hâlâ Evrensel Devinimin bir parçası olduklarını bilmeden yaşıyorlar.”


 Hail bize ayrıca devam edegelen bu kan bağının ve insanlığın bir düzene sokulmasına, özetle bu Evrensel Devinimin vereceği son ürünün, büyük ve sıradışı bir liderin yönetimindeki yeni bir Dünya Düzeni olacağını haber veriyor. Tanrının doğaüstü güçler bahşettiği, ilahi kudrete sahip bir kral. Hail, gelecek olan bu Büyük Varlığı heyecanla ve kehanet içeren şu sözlerle tasvir ediyor:
“Bu kral tanrısal bir ırktan geliyordu; o “aydınlanmışların” düzenine aitti; kahramanlarla -mükemmel insanlar- dolu bir aileye ait olup, irfan mertebesine yükselendi.”

Bugün Kuzey Amerika’daki demokratik düzen içinde yaşayan insanlara, “kahramanlarla dolu bir aile – mükemmel insanlar”, “ilahi bir ırktan gelen” kadınlar ve erkeklerin dünyada varolduğu şeklindeki iddialar inanılmaz, hatta saçma gelecektir. Yine de, yıllardır bu adamlar ve ataları üzerine araştırmalar yapmış ve şimdi de bir Kitabı Mukaddes öğrencisi olarak, gönülden bağlı oldukları davalarını tamamen bir kenara atıp, alay etmeyeceğim. Bu adamlar hiçbir surette ilahi varlıklar olmadıkları halde, Tanrı’nın huzurunda özel bir kaderden dolayı diğerlerinden ayrılmış olabilirler.

Aslında İlluminati, boş hayallere kapılmış bir topluluktur. Bir krallık kurmak ve herşeye gücü yeten Tanrı’nın dokunamayacağı bir egemenlik sürme hayaline kapılmışlardır. Bu konu hakkında şaşırtıcı bir kehanet de var: Tanrı’ya ve kullarına karşı savaş açarak kendilerini doğru yoldan çıkartan idareciler, tarih boyunca tekerrür etmişlerdir, ve bunu küresel komplo sayesinde yapmışlardır:


İlluminati'nin İdaresi

 1992 yılında “Washington Dateline’da”, Amerikan Araştırma Vakfı başkanı Robert Goldsborough, John D. Rockefeller Jr’ın mali danışmanı Mark Jones’un kendisine “sahip oldukları büyük holdinglerin ve bankaların birbirine bağlı yönetim kurulları aracılığı ile sadece dört adamın, Amerika’daki sermaye akışını ve borç oluşumunu kontrol ettiğini” söylediğini yazmıştı.
Yaklaşık yarım yüzyıl önce, John F. Kennedy’nin babası, Massachusetts’li zengin likör patronu Joseph Kennedy, New York Times’a “Amerika’yı elli adamın idare ettiğini ve bunun yüksek bir rakam olduğunu” söylemişti.


Muhtemelen hem Mark Jones, hem de Joseph Kennedy doğruyu söylüyorlardı. Yaptığım geniş araştırmalar, Amerika’yı yüzden daha az sayıda insanın perde gerisinden yönettiğini gösteriyor. Bu adamları kimse seçmedi. Geniş kesimler tarafından tanınmıyorlar. Ama yine de bu büyük grubun çok az bir kesimi yüksek elitler arasında sayılıyor.

Emin olun ki şu anda tüm dünyayı sadece 10 kadar kişi yönetiyor! Bu on kişi, llluminati’nin ta kendisini oluşturuyorlar. Hiyerarşik piramite göre altlarında kendilerine bağlı yaklaşık üçyüz küresel teknisyen bulunuyor; onlarında altında yüzbinlerce mürit, ya da “Yeni Dünya Düzeni Hizmetkarı” bulunuyor.
Bu topluluğun dünyada meydana gelen olaylar ve günlük yaşamlarımız üzerindeki etkisinin dehşet verici gücü bizi, İlluminati'yi oluşturan bir avuç dolusu ismi biraz daha yakından incelemeye mecbur ediyor.

 İlluminati yüksek konseyinde bulunan isimleri keşfetmeye çalışan bir araştırmacının yoluna muhakkak birçok engel çıkacaktır. Meraklılar kendilerine bazen akıl karıştırıcı, genellikle de çelişkili bilgilerden oluşan gerçek bir labirent içinde bulacaklardır. Bu yanlış bilgi yağmurundan kurtulup, karşıma çıkan engellerin üstesinden geldikten sonra, İlluminati aday listesini 13′e indirmeyi başardım. Bu arada listeye iki isim daha eklendi, çünkü genç nesilden ve eski atalarının yerlerini alacak gibi görünüyorlar. O halde, işte hayatınızı sonsuza dek etkilemeye muktedir görünen, bugünün dünyasında yaşayan en güçlü adamların açık biyografilerine bir göz atalım.

 Rothschild...

 “Para zamanımızın Tanrı’sı ve Rothschild de onun peygamberi.” Heinrich Heine’nin birkaç yıl önce Paris’te söylediği ve Joseph Wechberg’in insanı hayrete düşüren Ticaret Bankacıları adlı kitabında geçen bu sözler, muazzam servet birikimine dayanılan Rothschild hanedanlığının nüfuzuna ve gücüne atıfta bulunuyor.

 Sovyet komünizminin Bolşevik kurucusu Christian G. Rakovsky, Kızıl Senfoni adıyla bilinen önemli eserinde, Uluslararası komünizmin tam zıddı olan uluslararası mali bir yapının varlığını açıklıyor. Rakovsky, bu uluslararası mali yapının merkez üssünün para ve bankacılık olduğunu, yönetimini ise Rothschild hanedanlığına mensup beş kardeşin teşkil ettiğini söylüyor.

 Rakovsky, “unutmayın ki, tüm Avrupa’nın üzerinde parlayan ve Sovyetler’inkini andıran beş köşeli yıldız, şimdiye dek bilinen en büyük servet birikimine sahip Rothschild hanedanlığı mensubu beş kardeşi ve mali yapılanmalarını temsil ediyor” diyor.

 Josef Stalin’in daha sonra ülke dışına yollayarak infaz ettirdiği Rakovsky’nin, Rothschild’lerin açıklanmayan serveti, nüfuzları ve siyasi eğilimleri hakkında yaptığı açıklamalar sebebiyle hedef gösterilmiş olması muhtemel görünüyor. Rothschild’ler uzun zamandan bu yana olduğu gibi şu anda da dünyadaki devrimci faaliyetlerin önemli destekçileri arasında.

 Nigel West’in Dünyayı Değiştiren Yedi Casus isimli kitabında, 1991 yılında ölen Lord Victor Rotschild’ın, Komünist Partisi üyesi olduğu yazılmıştı. Victor, aynı zamanda, Başbakan Ed-ward Heath’in “Think Tank”ine de başkanlık yapmıştı.


Bugün Rotschild hanedanlığı, küresel politikaların ve mali operasyonların birçok safhasında gizli çıkarlarını gözetmeye devam ediyor. Mesela Baron Eric de Rotschild, Güney Afrika Vergelegen’de, son dönemde basına “zengin ve şöhretli Chateau 1976 şarabını” tatmak için bir araya geldikleri şeklinde yansıtılan toplantıda, elmas ve altın madenlerinin dev patronu Harry Oppenheimer’le yeni yatırımlarını konuşmuştu.
Güney Afrika’daki kaynaklarım da bu toplantının, sadece şarap tatma amaçlı olmadığını doğruluyor. Rothschild’lar ve Rockefeller’lar Güney Afrika devlet başkanı Nelson Mande-la’nın en önemli mali destekçileri. Halen Johannesburg yakınlarında -Monaco, Las Vegas, Atlantic City, Frakfurt ve diğerleri gibi şehirlerle rekabet edecek veya onların tümünün bileşkesi kadar büyük olacak- “Kayıp Şehir” isimli bir tatil merkezi inşa ediyorlar.

 Wall Street Journal ve USA Today’in Avrupa versiyonu sayılabilecek The European gazetesinde ise, Lord J. Rothschild’in milyar dolar değerindeki şirket evliliklerini ve büyük anlaşmaları etkileyebilmek için Wall Street bankeri James Wolfensohn ile bir araya geldiği şeklinde bir haber okuyoruz. 14
Bu arada İngiltere eski Maliye Bakanı Norman Lamont’un, bir ticaret bankası olan N. M. Rothschild’de müdürlük yaptığını öğreniyoruz.

 Emma de Rothschild yakın akrabası Charlotte de Rothschild, Frankfurt’ta bir konser ve sergiyle ailesinin muhteşem resim koleksiyonunu sergilediği sırada, gizli Bilderberg grubunun isviçre’deki yıllık toplantısına davet edilmişti. Elan dergisi Rothschild’lerin galasını şu şekilde duyuruyordu.

Alman şansölyesi Helmut Kohl ve diğer seçkin davetliler 28 Şubat’ta Frankfurt’ta bulunan Yahudi Müzesi’ndeki konsere gittiklerinde birçok açıdan bir Rothschild olayını paylaşmış olacaklar…
10.000 Ünlü Farmason isimli referans kitabında, hanedanın kurucusu Meyer Amschel Rothschild ve oğlu James Meyer Rothschild’in (1792-1868) adları geçiyor. James, Fransa Yüksek Kurulu’nun 33. dereceden mason üyesi olarak tanımlanıyor. Meyer’ın başka bir oğlu Nathan da listede yer alıyor.

 Bir zamanlar, “Bana bir ulusun parasını basmak için yetki verin, o zaman kanunlarım kimin yapağını önemsemen” diyen de hanedanlığın kurucusu Meyer Rothschild idi.


www.illumunati.org



 Charlotte de Rothschild, 28 Şubat I994′te Almanya. Frankfurt’ta bulunan Yahudi Müzesi’nde bir operada soprano olarak sahneye çıkmıştı. Resimde, banker atası N.M. Rothschild ve ailesinin resmedildiği bir tablonun önünde duran zengin varisi görüyorsunuz

Rotschild’lerin israil’in politik yaşamını ve kaderini kontrol etmesi, bu ülkenin ulusu için pek hayırlı görünmüyor. Yatırım projeleri ve siyasi gerekçelerle bu ülkeye cömert yatırımlar yaptılar. Ayrıca 1948 yılında, David Ben Gurion’u ve diğer Siyonist kurucuları, Davut’un Sembolü olarak bilinen sihirli işareti israil bayrağının amblemi olması için ikna edenlerin de yine Rothschild’lere mensup olduğuna inanılıyor. Medyumlukla ilgilenen kişiler bu sembolü altı köşeli yıldız olarak kolaylıkla hatırlayacaklardır.
Araştırmalarım, İlluminatide en azından dört Rothschild’m etkin olduğunu gösteriyor: Baron Edmund de Rothschild, Baron Eric de Rothschild, Lord J. Rothschild ve Baron Guy de Rothschild.

 Rockefeller... (sen olmasan şaşırırım zaten amına koyim)

 Deccal’ın geleceğinin mitolojik habercisi, Güneş Tanrısı Apollo’nun heykeli, New York’ta bulunan heybetli Rockefeller Center’ın girişini şereflendiriyor. New York dergisi, bir nüshasının kapağında aynı tanrı Atlas gibi, bir sanatçının David Rockefeller Jr.’ı tüm yerküreyi omuzlarının üstünde tutmaya çabalarken gösteren betimlemesini basmıştı. Rothschild’ler istisna, dünyada hiçbir hanedanlık ya da aile Rockefeller’le karşılaştırılamaz.
Hanedanlık, 19. yüzyılın sonlarında pek de iyi bir şöhreti olmayan sanayici John D. Rockefeller tarafından kurulduğundan bu yana, açgözlü dokunaçlarını dört bir yana salmıştır. Petrol sanayinde tekelleşmekle yetinmeyen Rockefeller’lar, Avrupa’lı benzerleri Rothschild’lar gibi bankacılığa da el attılar. Rockefeller ailesi, 1955′te Chemical ve Chase Manhattan bankalarının birleşmesinden bu yana Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük bankayı idare ediyorlar.

Kötü şöhrete sahip her mekanda bu aileyi görüyoruz. Birleşmiş Milletler binasının bulunduğu East River’daki arsayı hibe etmişler, 1993 yılında Chicago’da düzenlenen ve Tanrı’ya hakaret edilen Dünya Dinleri Parlamentosu’na maddi kaynak sağlamışlardır. Rockefeller’lar, bu destansı şeytani festivalden önce marksist düşüncedeki Dünya Kiliseler Konseyi ile Ulusal Kiliseler Konseyi’ni kurmuşlardı. Hanedanlık, aynı zamanda, Yahudilerin gelecekte inşa edilecek Büyük Mabetleri’nin bir modelini barındıran, Kudüs’teki garip ve gizemli Rockefeller Müzesi’ni de bünyesinde barındırıyor. Gizemli Ölü Deniz Yazıtları da yine bu benzersiz müzede sergileniyor.

 Laurance Rockefeller ailede günümüzün ruhani lideri konumunda. Laurance’ın maddi desteği sayesinde Yeni Çağ hareketi, Barbara Marx Hubbard’ın Yeniden Yaradılış kitabı ve Matthew Fox’un Kozmik İsa’nın Gelişi gibi dinsiz kitapların basılmasını ve dağıtılması sağlandı.

 Hanedanın bugünkü lideri David Rockefeller Sr., 1973′te Trilateral Komisyon’u kurdu ve örgütü, hedefleri olan Dünya Hükümeti doğrultusunda yönlendirdi. Ayrıca Dış İlişkiler Kon-seyi’nin Kuzey Amerika başkanıydı. David Rockefeller’ın Chase Manhattan bankasının, Kremlin tarafından Moskova’da açılacak ilk banka olarak onaylanması da kayda değer bir olay.

 Rockefeller’lar Woodrow Wilson’dan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nin tüm başkanlarını yönlendirmişlerdir. Associated Press, 1995 yılının Ağustos ayında Amerika’daki tüm gazetelerde aynı anda kendisine yer bulan şu ilgi çekici haberi abonelerine geçiyordu. “Bu yıl Bill, Hillary Rodham ve Chelsea Clinton, yaz tatili için batıya gitmeye karar verdiler. Beyaz Saray kaynakları, Clinton’ların golf oynamak, at binmek ve bufalo arpası çorbası içmek için birkaç haftalığına Wyoming eyaletindeki, Grand Teton dağlarına gideceklerini söylüyor. Clintonlar, Demokrat Parti Batı Virginia senatörü John D. Rockefeller’m malikanesinde kalacaklar.”

İlerleyen yazılarımda Bill Clinton ve nüfuzlu arkadaşları hakkında daha başka şeyler de okuyacaksınız.

 Rockefeller kardeşler, İlluminati’nin en önemli üyeleri ve karar alma mercileridir. David Rockefeller Sr.’ın gıpta edilen bir makamı var. Ayrıca John (Jay) D. Rockefeller IV ve
Laurance Rockefeller’m bu seçkin konseye üye olma şansları çok yüksek. Genç David Rockefeller Jr., yakın bir gelecekte İç Çember’in oturan “tanrıları” arasındaki yüce makamda yerini alacak. Şu anda babası tarafından ailenin görkemli bankacılık ve holding imparatorluğunu yönetmek üzere yetiştiriliyor.


www.illumunati.org



 Sol üst fotoğrafta senatörü Jay Rockefeller (D-WV) Hillary Rodham Clinton’a talimatlar veriyor. Hillary’nin Amerika için öngördüğü faşist sağlık tasarısının, Jay Rockefeller’ın buluşuydu. Tasarının Kongre’den geçmemesine sinirlenen Jay Rockefeller. “Amerikalılar isteseler de istemeseler de” bu faşist tasarının eninde sonunda bir yasa haline geleceğini söyledi.

Bugün büyük Rockefeller imparatorluğuna başkanlık eden David Rockefeller Sr., 1973 yılında kötü şöhretli Trilateral Komisyonu kurdu.
Üstte soldaki fotoğrafa dikkat, orası New York’taki Rockefeller Center, Güneş Tanrısı Apollo’nun heykeli ile ziyaretçilerini selâmlar. Apollo’nun elindeki meşaleye ve onu destekleyen çembere bakın.

www.illumunati.org



Birleşmiş Milletler sekreteri Trygve Lie, John D. Rockefeller’dan, BM’nin New York’daki merkezine arazi satın almak için, 8,5 milyon dolarlık bir çeki kabul ediyor.
www.illumunati.org
11 Eylül I989′da David Rockefeller, Dış ilişkiler Konseyi’ne başkanlık yaptı. O zamanlar pek tanınmayan Boris Yeltsin, misafir konuşmacıydı. Yeltsin daha sonra Rusya devlet başkanlığına seçildi.

Otto von Habsburg’a “Avrupa’nın gizli kralı” denilir.20 Son Avusturya İmparatoriçesi’nin (1989 yılında ölen Zita) oğlu olan Otto, şu anda, Avrupa Parlamentosu üyesi. Buradaki mevkisini, kutsal ve birleşmiş Roma Katolik Kilisesi ile tamamlayacağı yeni bir “Kutsal Roma imparatorluğu” kampanyası başlatmak için kullanıyor. Doğal olarak Otto von Habsburg, kendisini ya da 33 yaşındaki oğlu Karl’ı bu yeni imparatorluğun gelecekteki lideri olarak görüyor. “Avrupa yeniden diriliş dönemine girdiğinde.. (Habsburg) hanedanlığı daha mutlu yarınlar bekliyor!” sözleri de kendisine ait.
J. R. Church, Kasenin Bekçileri adlı ilginç kitabında Otto von Habsburg’un, üyelerinin Isa ile Mary Magdalene arasındaki cinsel ilişkinin ürünü olduklarını iddia eden ve Fransa merkezli gizli bir kafir cemiyet olan Sion Manastırı’yla bağlantısı olduğunu öne sürdü.22 Church, “19. yüzyıldan beri Kutsal Roma imparatorluğunu yöneten Habsburg hanedanı, Merovingian soyundan geliyor. Habsburg’lar, Mary Magdalene’in Kutsal Kase evlatları olarak ün saldılar.” diye yazıyor. Habsburg’lann aile arması ise iki başlı kartal.

 Habsburg’lann, Avrupa soylularının Kara Locasına iyice bulaştıkları su götürmez bir gerçek. Avusturya arşidükü olarak bilinen Otto von Habsburg’un aynı zamanda “Kudüs Kralı” unvanına talip olması da bayağı ilginç.

 Otto von Habsburg, V. Charles adlı kitabında dini ve siyasi birliğe dayalı, “olağanüstü bir devlet” haline gelecek birleşik Avrupa’ya yönelik hedeflerini dile getiriyordu.

 Görünürdeki varis Karl von Habsburg ise, “Tarih, iktidarın parayı elinde tutana gittiğini gösteriyor.” demişti.




www.illumunati.org

Habsburg kraliyet hanedanının varisi, arşidük Karl von Habsburg, 1993 yılında Barones Francesca Thyssen-Bonemisza ile yaptığı evlilik töreninde. London Daily Mail gazetesi bu olayı “yılın düğünü” olarak duyurmuştu.

İlluminatii veya Deccal’in kim olduğu veya olacağı konusunda hiçbir iddiada bulunmuyorum. Yalnızca J. R. Church, 26 harften oluşan İngiliz alfabesi ve medyumların kullandığı numaralandırma sistemine dayanarak, “Karl von Habsburg” isminin şu malum 666 sayısını verdiğini söylüyor.

1912 yılında doğan yaşlı Otto von Habsburg’un İlluminati İç Çemberi’ne üye olduğuna inanıyorum. Zaman geldiğinde torunu arşidük Karl von Habsburg, bu on şeytani adam arasındaki yerini alacak.

 Juan Carlos- Deccal Kral mı?

Kral Juan Carlos, 5 Ocak 1938 yılında Fransa’nın soylu Bourbon ailesinin (Avrupa’daki asalet genellikle kan bağı ile geçer) üyesi ve İspanya’nın merhum kralı XII. Alfonso’nun soyundan gelen biri olarak Roma’da doğdu. 23 Temmuz 1969′da İspanya’nın askeri diktatörü Generalissimo Francisco Franco, ispanya parlamentosu önünde “Tanrı’ya ve tarihe olan sorumluluğumun bilincinde olarak, prens Don Juan Carlos Borbon y Borbon’u varisim olarak açıklamaya karar verdim” şeklinde bir beyanatta bulundu.
Habsburg’lar gibi Juan Carlos da, “Kudüs Kralı” unvanına talip. Bunun da ötesinde kendisine “Kutsal Katolik Topraklarının Savunucusu” deniliyor. Yine aynı Habsburg’lar gibi Juan Carlos’un da Yahudi Siyonist çıkarları ile bağlantısı var. Bu bağlan kuvvetlendirmek isteyen İspanya kralı, israil cumhurbaşkanı Haim Herzog ile birlikte Madrid’deki Yahudi sinagogunu ziyaret etti.

Habsburglarla olan bir başka önemli benzerliği ise, bazılarının Juan Carlos’un Deccal veya 666 rakamıyla bilinen şeytan olabileceğini iddia edilmesi. Bu tezi savunanlardan en önemlisi, California’lı bir İncil öğretmeni olan Dr. Charles Taylor. Dr. Taylor’ın Deccal KralJuan Carlos isimli kitabı 1993 yılında yayımlandı. Bu kitap, Juan Carlos’un Kitabı Mukaddes’te bulunan Deccal’in tüm özelliklerine uygunluk gösterdiğini öne sürüyor. Ölümünden önce Dr. Taylor’la kral Juan Carlos hakkındaki çalışmalarıyla ilgili birçok görüşmeler yaptım. Şahsen Jaun Carlos’un Deccal olduğu hakkındaki tezine tamamen ikna olmuş değilim ama, kehanetlerle paralellik gösterdiği de bir gerçek.



 Kral Juan Carlos sadece İlluminati’nin bir üyesi değil, aynı zamanda güçlü ve gizli bir Katolik Roma cemiyeti Opus Dei’nin de üyesi. Opus Dei (Tanrı’nın Eli), İspanyolca konuşulan ülkelerin zengin holding başkanlarından oluşuyor. Sert disiplini, Papa’ya olan sadakati, gizli ayinleri, istihbarat operasyonları ve ara vermediği kriminal faaliyetler, Opus Dei’nin ‘Kutsal Mafya’ ve ‘Beyaz Farmason’ gibi hoş olmayan sıfatlarla anılmasına da yol açtı.



www.illumunati.org



 “Kudüs Kralı” unvanlı, ispanya kralı Juan Carlos 1993 yılındaki resmi bir ziyaret sırasında başkan Bill Clinton ile görülüyor. Meşhur bir incil öğretmeni, Juan Carlos’un Deccal’la ilgili kehanetlerdeki tüm özelliklere uyduğunu iddia eden bir kitap yazdı.

Texe Marrs - İlluminati

İlluminati'nin yeşil takımı ve açgözlülük etkeni


Çevreci grupların “yeşil gönüllülerden” oluşan orduları olduğuna inanılır. Ama bir araştırmacının yaptığı gibi altını kazarsanız, görünenin ardında İlluminati’nin yaygın nüfuzunu farkedebilirsiniz. Doğrusunu isterseniz, çevreci hareket İlluminati İç Çemberi tarafından kurulmuş ve örgütlenmiştir. Halen de onun tarafından idare edilmektedir. Dünya Vahşi Yaşam Fonu başkanı Kathy Fuller gibi çevreci ağır topların, Dış İlişkiler Konseyi’ne üye olmalarına şaşmamak gerek. Birleşmiş Milletler Çevre Programı başkanı Maurice Strong, dünyanın mali geleceğini belirlemek üzere her yıl İsviçre Davos’ta toplanan ve bir İlluminati finans organı olan Dünya Ekonomik Forumu’nün üyesidir.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı Başkanı Maurice Strong, İlluminati’nin Dünya Koruma Bankası’nın kurulmasına yardımcı oldu.


Küresel bankacılık ve finansman alemi, “dünyayı kurtarmak” için başlatılan acayip kampanya ile ellerini, Maurice Strong’un bir eseri olan Dünya Koruma Bankası’nda birleştirdi. Bu İlluminati kuruluşu, 1980′de Strong, Baron Edmund de Rothschild, James Baker (Bush’un Dışişleri Bakanı) ve David Rockefeller tarafından ortaklaşa kurulmuştu. Clinton iktidarının İçişleri Bakanı olan Bruce Babbitt, Dünya Koruma Banka-sı’nın kontrolü altında çalışıyordu.
Amacı Asya’lı, Afrika’lı, Güney ve Orta Amerika’lı yoksullaştırılmış ülkelerin, milyonlarca dönümlük değerli ve işlenmemiş arazilerini bankacılara terketmeye zorlamaktı. Karşılığında ise yüksek faizle verdikleri büyük miktarlardaki borç bakiyelerini hibe edeceklerdi. Halen de bunu yapıyorlar.
Bu faşist projenin hedefi, dünyanın geri kalan tüm topraklarını, düzmece Dünya Koruma Bankası aracılığıyla İlluminati’nin kontrolüne sokmak. Böylelikle tüm dünyadaki petrol, değerli maden, elmas, kereste ve diğer kaynakların üretimi, fiyatları kasıtlı olarak yüksek seviyede tutularak kısıtlanabilir. Rothschild’lar, Rockefeller’lar ve diğer hanedanlar petrol, kereste ve diğer değerli ticari mallan üreten devasa, çokuluslu şirketlere sahip oldukları için, Dünya Koruma Bankası aracılığıyla tüm toprakları ele geçirme projesi, İlluminati için gelecekte trilyonlarca dolarlık kâr anlamına geliyor. 18

Medya Dalkavukları

Tüm medyanın neden bu kadar ateşli anti-Amerikan, pro-Marxist ve vatan haini olduğunu öğrenmek ister misiniz? Aydınlatıcı bir açıklama için, İlluminati’nin önde gelen gruplarının üye listelerinden başka bir şeye bakmanıza gerek yok. Newsweek’in genel yayın yönetmeni ve başkanı Richard Smith, US News & World Report, Time, Vanity Fair, Atlantic Monthly, The New Yorker gibi çok satan dergiler de CFR bünyesindedirler.

18- The Project ,1988 yaz.. Colorado’lu vatansever Hıristiyan George Hunt, 1988 yılında düzenlenen Dünya Vahşeti Kongresine katılmıştı. Dünya Koruma Bankasının hangi bağlantılar aracılığıyla kurulduğunu anlatmıştı.

CFR, yayıncılığın bu muhafazakar kanadının denetimini garantiye almak için American Spectator, Forbes, Financial World ve Readers Digest gibi dergilerin başkanlarına da sahip çıkıyor. National Review’ın adı kötüye çıkmış yayımcısı William F. Buckley, CIA ajanı olarak iç Çember’e hizmet etmiş sahte bir muhafazakardır. Buckley ayrıca şu anda da bir CFR üyesi.
Gazetecilik alanında da aktif olduklarını görünce gözlerimiz yerinden fırlayabilir. New York Times, Minneapolis Star-Tribune, Wall Street Journal ve Washington Post yayımcılarının tümü CFR üyesi. Gazete yayınlayan bu devlerin birçoğu aynı zamanda, Trilateral Komisyon ve Bilderberg’in de üyesidir.

www.illumunati.org
ABC-TV’den Barbara Walters, Dış ilişkiler Konseyi’nin 1990′daki bir yemeğinde bir ortakla beraber.

Televizyon dünyasından da en seçkin kanalların, îlluminati organizasyonlarının sadık üyeleri olmalarına belki de şaşırmamak lazım. CBS, NBC, ABC, CNN ve PBS haber sunucuları bile CFR, Trilateral Komisyon ve kötü şöhretli diğer grupların “sembolik üyeleri” olarak bilinirler. Prime Tıme’dan Diane Sawyer ve 20/20′nin sunucusu Barbara Walters CFR üyesidir. Akşam haberleri sunucusu Dan Rather (CBS), Tom Brokaw (NBC), ve Peter Jennings (ABC), 60 Minutes’den Ed Bradley ve ABC News’den John Scali de CFR mensubudur. Biz de televizyonlarımızın neden bu kadar sosyalist, göstermelik ve Amerikan olmayan çöplükle dolduğunu merak eder dururuz!


Banka, sanayi, eğitim ve medya sektörlerinin seçkinleri neden bu kadar büyük bir hevesle şeytanın temsilcileriyle işbirliği yapıyorlar? Demokrasiyi çökertmeye ve Amerikan egemenliğine zarar vermeye neden bu denli hazırlar? Cevabın yalnızca açgözlülük olabileceğine inanıyorum.
Açgözlü adamlar hiçbir zaman doymazlar: bir söz vardır: “Para aşkı, tüm kötülüklerin kaynağıdır.” İlluminati’nin on “bilge adamı”, inanılmaz derecede zenginler. Gezegenimizin devasa sanayilerine ve mali kuruluşlarına sahipler. Ayrıca kesin rakamı bilinmeyen milyonlarca dönümlük bereketli toprakları ve doğal kaynaklan ellerinde bulunduruyorlar. Ama yine de daha fazlasını, hep fazlasını isterler.

Texe Marrs - İlluminati

İlluminati ve Türkiye



Türkiye, sıradan insanların yaşadığı bir ülke değil. Miras aldığı tarih yüzyıllar boyunca global gelişmeleri etkilemiş, nüfusunu genç, eğitimli erkek ve kadınların oluşturduğu bir ülke.

Osmanlı İmparatorluğu, sanatsal, bilimsel ve kültürel başarılarıyla, ve tabii ki askeri gücüyle, halen batılı güçlerin zihnindeki yerini muhafaza etmektedir. Tabii ki ülkenin eşsiz tarihi,Hititler, Helen uygarlığı ve Bizans dahil olmak üzere, milattan önce ikinci milenyuma kadar izlenebilir. Birinci Dünya Sava-şı’nın hemen ardından, 1923′de Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken gösterdiği olağanüstü başarıları çok iyi bilinen Mustafa Kemal ‘Atatürk’ ismi, hayranlık dolu bir ses tonu ile telaffuz edilmektedir.

Bugün Türkiye, ekonomik, askeri ve kültürel gücü ile dikkate alınması gereken bir ülke. Ülkedeki elit, Ankara’yı, Avrupa’nın ekonomik gücüne entegre etmeye çalışıyor. Türkiye’nin coğrafyası; insanları, dini ve potansiyeli, her zaman patlamaya hazır bir bomba görünümü veren çalkantılı Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’siz bir istikrar ve güvenliğin mümkün olmadığı görüşünü pekiştirir nitelikte.

Tüm bunlar, Başkan George W. Bush’un, Taliban’ın mağlup edilmesinin ardından Afganistan’daki barışı tesis etme ve kollama sürecinde neden Türkiye’nin desteğini almaya çalıştığına açıklık getiriyor. Tahmin ediyorum ki, Amerika, ingiltere ve Rusya, bundan sonra Ankara’ya daha sık kulak verecek ve Türkiye, dünya meselelerinde hissedilir bir güç merkezi olacak.

Bununla birlikte, kendi çıkarları için Türkiye’nin bu potansiyelinden istifade ve manipüle etmek isteyen kişi ve oluşumlar da mevcut. Türkiye’nin ekonomik, askeri ve sosyal arenada oynayacağı rolün artması, aynı zamanda
bu ülkenin, eski çağlardan bu yana devam etmekte olan global komplonun ayrılmaz bir parçası olarak görülmesi anlamına da geliyor.

Söz konusu komployu yürüten elit tabakanın nihai hedefi, başkenti Kudüs olacak bir dünya hakimiyeti kurmak. îlluminati’nin arkasındaki beyinler, Büyük îsrail’lerinden, Türkiye’yi ve tüm Dünya’yı hakimiyetleri altına almanın planlarını yapıyorlar.
Söz konusu elit, gizli gündemlere sahip on acımasız adamdan oluşuyor. Kendilerinin de yarı-tanrı statüsünde olduklarına inanan bu karanlık niyetli tipler,şeytani ‘Güçler Tanrısı’ndan başka hiçbir şeye tapmıyorlar. Bunlar, onyıllardır, tüm özgürlüklerin yeryüzünden silineceği o güne hazırlanmak için ellerindeki tüm mali ve politik gücü seferber etmiş durumda. O lanetli gün gelip çattığında, üstün liderlerinin, dünyanın tahtına oturacağından emin görünüyorlar.
Bu kişiler, sahip oldukları kan, hanedanlıklar ve servetle, şeytani güçlerini sergilemekten kaçınmıyorlar. Komplonun lider kadrosu, New York, Washington ve diğer Avrupalı başkentlerde faaliyet gösteren gizli cemaatleri kullanıyor, kendilerinin ‘Olağanüstü Çalışma’ olarak isimlendirdikleri, dünya üzerindeki tüm erkek, kadın ve çocukların köleleştirilmesi hedefine ulaşmak için çalışıyorlar. Daha da kötüsü, gerçek yaratacının yeryüzündeki tüm izlerini silebilecekleri gibi yanlış bir hayalin peşinde koşuyorlar.
îlluminati’nin karanlık beyinleri, Türk milletinin anahtarını ele geçirebilirlerse, sadist ve açgözlü hedeflerine ulaşma yolunda uzun bir mesafe katetmiş olacaklar. Tamamen kontrolleri altına alamadıkları bir Türkiye, bu misyonlarını imkansız hale getirmese bile, şüphesiz ki, bir hayli zorlaştıracaktır.

Bundan dolayı, önümüzdeki günlerde, bu karanlık karakterlerin, Türkiye’yi de etkileri altına alabilmek için daha fazla gayret göstereceklerini tahmin edebiliriz. Çünkü, Türkiye’nin de fethedilmesi gerektiğine inanıyorlar. Mümkünse sinsi komplolarla. Ekonomik yıkımlarla ya da gerekirse kaba güç kullanarak.


Türkiye, şeytani amaçlara hizmet eden bu adamların önünde, bir ahlak duvarı, bir kudsi bariyer olarak çıkabilecek mi?

Yoksa Anadolu insanı da, dünyada örneğini gördüğümüz diğer uluslar gibi, başarısız olarak, bu sinsi şemanın tuzağına mı düşecek?

Texe Marrs - İlluminati

8 Ekim 2012 Pazartesi

DÜNYANIN İLK MASONİK CUMHURİYETİ OLAN ABD HAKKINDA

Bunun eşliğinde okuyabilirsiniz beyler, döğüş kulübünden: http://www.youtube.com/watch?v=qZhmQgw5VEI&feature=related

Yahudi Ansiklopedisinden bir bölüme göz atalım. Yahudi Ansiklopedisi, Masonluğun Amerikaya nasıl taşındığını şöyle izah ediyor;


''Koloni Amerikasında masonluğun kurucuları arasında çok sayıda Yahudi ismi göze çarpıyor. Gerçekte, Masonluğu Amerikaya ilk getirenler Yahudiler olmuştu. İlk kez 1658'de New Port, Rhode İsland'da oluşan Mason locası durumundaki Örgütün kuruluşu, o bölgede yaşayan bir Yahudi'nin, Mordecai Campanall'ın sayesinde olmuştu. 1734'te Georgia Savannah'ta kurulan locanın kurucuları arasında dört Yahudi bulunuyordu. Bir başka Yahudi Moses Michael Hays, İskoç ritini Amerikaya sokan kişi oldu. 1768'de tüm kuzey Amerika Masonluğunun genel müfettişi seçildi. 1769'da Hays Newyork'ta King David Lodge (Kral Davut Locası)'nı kurdu. Bu locayı 1780'de New Port'a taşıdı. 1788-1792 yılları arasında Massachusetts Büyük Locasının Büyük Üstadlığını yürüttü.


Rhode Island Büyük Locasını kuranların başında bir diğer Yahudi, Moses Seixas geliyordu. 1802-1809 yılları boyunca bu locanın üstad-ı muhteremi oldu.


Moses Hays ile aynı dönemde faaliyet gösteren bir diğer Yahudi, Salomon Bush, Pennsylvania masonluğunun genel müfettişi oldu.


1781'de Pennsylvania'da kurulan ve Amerikan Masonluğunun tarihinde önemli yeri olan 'Sublime Lodge of Perfection' adlı locanın içinde de Yahudiler son derece etkin konumdaydılar. Eski dönem Amerikan masonluğunun önemli isimleri arasındaki diper Yahudiler şunlardı; Charlestondaki King Salomons Lodge'ın kurucularından İsaac da Costa, 1781'de Virginia bölgesinde genel müfettiş seçilen Abraham Forst ve aynı görevi önce Maryland, sonra da Charleston'da yürüten Joseph Mayers. 1793'te Charleston, South Carolina'daki büyük sinagogun açılış töreni, Mason localarındaki ritüellere uygun olarak yapılmştı.


Yahudi isimleri daha sonraki dönemlerde de Amerikan localarındaki dikkati çekti. B'nai B'rith tarafından da benimsenmiş olan gizlilik, ketumiyet gibi özellikler ve pek çok ritüelin masonik çalışmalardan etkilendiğine kuşku yoktur. B'nai B'rith Yahudi toplumu içinde masonluğun bir benzeri olma amacı taşımıştır.''


Yahudi önde gelenlerinin Amerika'da Masonluğu yayma yönünde giriştikleri hummalı faaliyetin ardından, ABD ''dünyanın ilk masonik cumhuriyeti'' olarak tarih sahnesine çıktı.


Şimdi ABD'nin kuruluşu hakkındaki masonik etkenlerden bahsetmek istiyorum. 


Günümüz tarihçileri, 17'nci ve 18'nci Yüzyılları 'Akıl ve Aydınlanma çağı' olarak kabul ederler. Lise kitaplarında bile yazar bu. Ve bu dönemdeki tüm zihinsel faaliyetlerin 'evrenin bilimsel yasalarını ispata' harcandığını söylerler. Duydunuz mu? 'evrenin bilimsel yasalarını ispata' durun bir daha yazayım, 'evrenin bilimsel yasalarını ispata'. Ne güzel söyleniyor değil mi? ABD'nin kurucuları, bunların yanında, mistisizm, ökültizm ve illuminizm üzerine yoğunlaşmışlardı. Astroloji, simya ve Kabala ile derinde ilgilenmişlerdi. Ezoterik tarihçiler ABD'nin kurucuları arasında elliye yakın mason sayıyorlar. ABD'nin dört kurucusu-Washington, Jefferson, Franklin ve Adams-Gül ve Haç örgütü üyesiydi. Bu kurucuların üçü aynı zamanda İlluminati'ninden de içindendiler.


George Washington ve bağımsızlık savaşının Fransız destekçisi olan General Lafayette, yalnızca yakın arkadaşlar değil, aynı zamanda aynı locanın üyesiydiler. Bağımsızlık savaşında komuta ederken, Washington düzenli olarak askeri localarda yapılan toplantılara katılıyordu. Washington abimiz, 'Bağımsız Büyük Loca'nın büyük üstadlığına seçildi. Bu loca, 1805 yılında onu anısına 'Alexandria Washington Locası' adını aldı.


ABD'nin kuruluşunda gizli dernekler, özellikle masonların etkisi genelde atlanır. Mason kelimesi hiç geçmez. Oysa ezoterik tarihçiler, 'Bağımsızlık Bildirgesi'ni imzalayan ellialtı kişiden ellisinin mason olduğunu bildiriyor. Bunun yanısıra, Amerikan ordusundaki subayların büyük çoğunluğunun mason olduğu ve askeri localarda toplandığı biliniyor.


Kendisi de bir mason olan General Lafayette, George Washington'un mason olmayan subaylarına hiçbir zaman içinden gelerek emir vermediğini, zaten neredeyse tüm yakın askeri çevresinin ona mistik bir bağ ile bağlanmış biraderleri olduğunu bildiriyor.


Birçok dökümanda Washington'un Gül-Haç üyesi olduğunu da belirtmektedir. Araştırırsanız görürsünüz brolar.


Masonik tarihçiler, Benjamin Franklin'i döneminin en büyük Amerikalı masonu olarak kabul ediyorlar.


1726 yılında Franklin kendi gizli derneğini kurdu:

(o yıllarda da ne bok varsa herkes gizli bir şeyler kuruyor)
'Leather Apron Club' (Deri Önlük kulübü) Organizasyonun adı bi olaydaki masonik etkiyi gösteriyor, çünkü masonik önlükler deriden yapılıyordu.

Franklin, ittifak oluşturmak amacıyla 1776'da Fransa'ya geldikten hemen sonra, Fransız mason localarıyla bağlantı kurdu.  1778 yılında Voltaire'in 'Dokuz Kızkardeşler' adlı locadaki tekris töreninde Franklin de bulunuyordu. Ertesi yıl bu locanın üstadlığına seçildi. Bunun yanında iki Fransız locasıyla da ilişki kurdu: 'Saint Jean de Jerusalem' (Kudüslü Aziz Jean) ve 'Loge des bon Amis' (İyi Dostlar Locası).


Benjamin Franklin, Fransızlarla kurduğu ilişkiyi, Amerikan-Fransız ittifakının kurulmasında kullandı. İki taraf arasındaki diplomasi ve gizli görüşmeler, masonik protokole uygun olarak yürütülüyordu.


Franklin'in Gül-Haç üyeliğini ise çeşitli kaynaklar bildiriyor. Franklin'in Philadelphia'da bir Gül-Haç locası kurduğu biliniyor. Konunun uzmanlarından Dr. H. Spencer Lewis de Franklin'in tarikata üye olduğunu doğruluyor. Bu arada Franklin'in genç bir doktorla çeşitli simya denemeleri yaptığı, bazı rit ve seramonileri uyguladığı bilgisine bir çok yerde rastladım.


Thomas Jefferson herhangi bir gizli örgüte üye miydi? Masonik kaynaklar bu soru 'tabi ki yarrağım' cevabını veriyor. 1960 yılında yayınlanan 'Masonic Bible' Jefferson'ın 'aktif bir mason olduğuna kuşku olmadığını' bildiriyor. Bunun yanında 'Gül-Haç uzmanı' Dr. Spencer Lewis, Jefferson'ın Gül-Haç olduğuna dair sağlam deliller sunuyor. Dr. Lewis, Jefferson'ın yazdığı bir kağıtta 'garip bazı işaretler' bulduğunu, bu işaretlerinde eski ve kutsal Gül-Haç metinlerinde yer alan bir şifre türü olduğunu söylüyor.


Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda George Washington'un yanında çok sayıda Yahudi yeralmıştı. Yahudiler, kendileri için bir tür ''Vaadedilmiş Toprak'' olarak gördükleri ABDnin bağımsızlığına özellikle finansal yönden büyük destek verdiler.


İki ünlü Yahudi banker, Hayim Saiomon ve Robert Morris, pazar sürprizi kameralarımıza yakalandınız beyler.


 Washington'un ordularını finanse ettiler. Ayrıca Hayim Saiomon ''büyük bir mason''du. Savaş sonrası da karşılıklı muhabbet sürmüştü. Washington, 1781'de Newport'u ziyaret ettiğinde Yahudiler tarafından ''Kral Davud Locası''nda yapılan  masonik bir törenle karşılanmıştı.


Şimdi ise biraz Amerikan mühüründeki kabalistik mesajlardan bahsedeceğiz. Amerikalı tarihçi Robert Hieronimus, ABD'nin 'Büyük Mührü' konusundaki sayılı uzmanlardan biridir. Konu hakkında ''Amerikan Büyük Mühürünün arka yüzünün tarihsel bir analizi ve Hümanist psikoloji ile ilişkisi'' başlıklı bir doktora tezi veren Robert Hieronimus, mühür hakkındaki bazı önemli bilgileri ''America's Secret Destiny'' adlı kitabında şöyle anlatmaktadır:


''4 Temmuz 1776'da Kongre, Benjamin Franklin, Thomas Jefferson ve John Adams'dan oluşan bir komiteye Amerikan mühürünü tasarlama görevini verdi. Pierre Eugene Du Simitiere (o nasıl bir isimdir lan) adlı bir portre ressamı komiteye alındı. Böylece büyük ölçüde Franklin'in tasarısına dayalı olarak ilk mühür oluşturuldu: Bir yüzde Hz. Musa ve onunla birlikte denizden kurtularak güvenli bir toprağa ayak basan İsrailoğulları yer alıyordu. Musa eliyle denizi işaret ediyor, denizde ise Firavunun askerleri boğulurken görünüyordu. Bulutlardan çıkan bir ateşin ışıkları Musa'ya ulaşıyordu. Bunun yanında Jefferson da bir öneri getirmişti: Mührün ön tarafında, çölde gündüzleri bulut, geceleri de ateşten bir sütunla kendileri yol gösteren İsrailoğullarının konulmasını teklif ediyordu.''


Fakat kongre Ocak 1777'de bu birinci komitenin teklifini kabul etmedi. Fazla açık ve cüretkar bulunduğu içün. Üç yıl sonra yeni bir komite oluşturuldu. Bu komitenin teklifi de kabul edilmeyince, mührü belirleme işi 4 Mayıs 1782'de toplanan üçüncü komiteye kaldı. Bu komite, bugünkü mührü oluşturdu. İsrailoğullarının izi, ilk komitenin mühründeki kadar belli olmasa da bu mühürde de yer alıyor. Ön yüzde, kartalın başının hemen üstünde, beş köşeli yıldızlardan oluşan altı köşeli bir siyonist yıldızı bulunuyor. Arka yüzde ise masonik sembol olan ''üçgen içindeki göz'' yerini koruyor.


1934 yılında eski başkan yardımcısı Henry A. Wallace, başkana, mührün her iki yüzünün de demir paralar üzerine basılmasını içeren bir öneri götürdü. Başkan Roosevelt bunu kabul etti ve o tarihten sonra mühür ABD paraları üzerinde görülmeye başlandı. Wallace'ın mühür ile yakında ilgilenmesinin ardında, ezoterik konularaolan yakın ilgisi vardı. Bir teori, Wallace'ın ilgisinin kabalistik amaçlara dayandığını ileri sürer. İşin bir başka ilginç yönü, hem Wallace'ın hem de başkan Roosevelt'in mason olmasıdır...


Ezoterik geleneğe bağlı yazarların çoğu da mührün özellikle arka yüzünün, masonluk, Gül-Haç ve İlluminati gibi örgütlerden kaynaklandığını belirtmiştir.


'Üçgen içindeki göz' sembolünün  altında yer alan piramitin de gerçekte masonik bir sembol olduğunu bilmeyen yoktur herhalde. Mühürde yer alan piramit, ünlü Büyük Giza Piramiti'dir. İlginç olan ise Giza Piramiti ile Kabala arasında ilişki olmasıdır.


Oxford'lu bir matematikçi ve astronom olan Jhon Greaves, büyük piramit hakkında yaptığı araştırmalarla tanınmıştır. Greaves'in araştırması, aynı zamanda piramitin kabalistik yorumlarının da temelini oluşturmuştur. Diğer bir deyişle, ABD mührünün arka yüzündeki piramitin kökenleri kabalistik etkenler taşımaktadır. Greaves'e göre büyük piramit 'Kabala' ile ilişkilidir. 


Bazı Gül-Haç ve mason ekolleri, büyük piramitin ritlerdeki dereceleri temsil ettiğine inanırlar.


devamı gelebilir...